4+4+4=?

Yaşı çok genç. Nicedir okumak istediğim kitabını nihayet bitiriyorum Aytuğ Akdoğan’ın. “Ağladı ve Gözyaşlarını öptüm”, 2012 yılının Türkiyesi’nde kimlikleri usulca sorgulayan bir mercekle bizlere genç bir insanın yaşamından ara kesitler veriyor. Onun satırlarını modernizmin bireye getirdiği özgürlük vaadiyle birlikte, bu vaadin peşisıra gelen yalnızlığın izini takip ederek okuyorum. Bakın ne diyor kitabında:

“Ben bir Alman, Yahudi, Hristiyan, İtalyan değil, dünya vatandaşıyım diyen Wilhelm Reich gibi beni de ben yapan değerler ırkım, cinsiyetim, tenim ya da göz rengim değil. Ben bütün dünyanın taşra ve kırsalını seviyorum ama bana ihtiyacı oldukları dolayısıyla değil, vicdan yani belli bir inanç sahibi olduğum için seviyorum. Yatırımın en güzeli insana yapılan değil midir? Ve dünya çok yönlü bir mucizedir.”

Genç meslektaşım haklı. Kuşkusuz yatırımın en güzellerinden biri insana yapılanı ve elbette bunun ardından gelecek olan mucize. Ancak burada yatırımdan ne anladığımız da çok önemli. Modern toplumdaki bir bireyin, sistemin ve bürokrasinin kilitleriyle bir tutsağa dönüştürülmesiyse yatırım, o zaman her şeyi yeniden düşünmek gerekiyor. Yatırım, iktidarların bir toplumdaki insanların yaşamı ve yaşamı sürdürmeleri hakkında verdikleri kararlarsa, bir kez, bir kez daha düşünmek. Dahası, bu kararlar beş yılda bir oy pusulalarına mühür basma şansı olan bir kitleye yönelikse, iyice anlamalı bu yatırım denilen şeyin ne olduğunu.

örneğin 4+4+4’ün komisyondan mal kaçırırcasına geçmesi bu ülkenin gençleri üzerine nasıl bir yatırım yapılmakta olduğu konusunda hepimizin kafasını karıştırdı! Geleceğimizi ilgilendiren bir kararın ışık hızıyla kendine yol bulmuş olması insanı bir kez daha çaresizliğe ve yalnızlığa itiyor. Toplumun hemen her kesimini ilgilendiren bir kararın bu biçimde “akması” birilerini mutlu etmiş olabilir. Ancak o birileri “herkes” değil, bunun anlaşılmasında yarar var! Sonuç olarak bu hızın verdiği tek mesaj vardır: “En iyisini biz biliriz.” Tüyler ürpertici!

Bu arada yalnızlığa terkedilen bir genç nüfus olduğunu fark edebiliyor muyuz peki? Onları bir sınav tutsağı haline getirmiş olan sistemi düzeltmek konusunda neler yapılacak? Düşünmenin bir suç olmadığını ne zaman anlatacağız onlara? Eşitlik ve demokrasi fikrinin her anlamda müfredata girmesi mümkün olabilecek mi? Sıralar arasında uzayıp giden ırkçı söylem ne olacak?

Kısacası ak ve karalardan değil, grilerden, katmanların arasına sıkışmış olanlardan haberdar mıyız?

4+4+4! Bu gençlere insan olmanın erdemini verebilecek mi? Vicdan sahibi olmanın yolunu gösterebilecek mi? Kendi gibi olmayanı, farklı olanı sevmesine olanak sağlayabilecek mi? Kısa yoldan meslek sahibi olmak insanlara yaşamlarına sahip çıkabilme kudretini de verebilecek mi? Farklılığa, renge, çoğulluğa saygı duymak, insanları sevebilecek kadar cesur olmak 4+4+4’ün neresine denk düşecek? Doğrusu buradaki “insana olan” yatırımın bu yanını pek merak ediyorum. Bu kadar dayatıcı bir biçimde başlayan bu yenileşmenin, şimdiden eskimeye başlayan yüzündeki asıl gerçeği görmek istiyorum.

Gençler…

Bakmayın siz şu hedefi önceden saptanmış anketlerin sonuçlarına. Toplumu olduğu gibi gençleri de bir güruh şeklinde göstermeye meyilli, genç insanı güce ve iktidara tapan bir model biçiminde göstermeye çalışan şu anketlere. İşin rengi daha farklı!

üniversitedeki öğrencilerimden biri bakın ne diyor? Onun bu sözünü Meclis’teki sağduyulu milletvekillerine ithaf ediyorum:

“Yapısı gereği modern toplumda her zaman bir öteki, her zaman bir farklı ve her zaman dışa itelenen biri olacaktır. Sağduyu, erdem ve bilinç, devlet ve benzeri kurumların yapısına zarar verecek etkenler oldukları için bir sürü kurum yaratılmıştır. Bu sayede devlet, bireyi sistemin içinde tutmayı ve sürüleştirmeyi hedefler.”

Türkiye’deki eğitim öncelikle insanlara sürü psikolojisini dayatmaktan vazgeçmelidir artık.