8 Mart için…

Biraz karamsar bir başlangıç yapacağım. Bianet Kadın-LGBTİ Haberleri editörü Çiçek Tahaoğlu ve ekibinin hazırladığı 2016’da medyaya yansıyan erkek şiddeti raporunun bir bölümünü ısrarla sizlerle paylaşmak istiyorum. Ve ne kadar paylaşılırsa o kadar işe yarayacağını düşünüyorum. Özellikle, bu ülkeyi cennet gibi gösterenlere ‘hâlet-i ruhiyemizi’ bir kez daha hatırlatmak, ‘kadınlar ölmeye devam ediyor’ demek için:

Yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlenen haberlere göre Türkiye’de, 2016 yılında erkekler 261 kadın ve kız çocuğunu öldürdü, 75 kadına tecavüz etti, 417 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu, 348 kadın yaralandı.
2016’da öldürülen her dört kadından biri ayrılmak ya da boşanmak istediği, barışma ya da birliktelik teklifini kabul etmediği için öldürüldü.
Bu cinayetlerin yüzde 13.5’i birçok insanın gözü önünde işlendi. Kadınların yüzde 9’u şiddet şikayetlerine ya da koruma kararlarına rağmen öldürüldü. Katil kim sorusuna raporun verdiği çok net bir cevap var: Bu cinayetlerin yüzde 43’ü kocalar tarafından işlenmiş… Yüzde 15’i eski partner, yüzde 8’i ise sevgili tarafından. Bu cinayetlerin yüzde 23’lük bölümü ‘diğer’ unsurları kapsıyor. Kısacası kadın cinayetlerinin büyük bir bölümü kadınların tanıdıkları erkekler tarafından gerçekleştiriliyor.
Gelelim cinsel istismar olaylarına… Toplumun yaşadığı ikiyüzlülüğü doğrudan yansıtması açısından bu bölümü çok önemsiyorum. 2016 yılında istismarların yüzde 58’i, tıpkı daha önceki raporlarda olduğu gibi, okullarda yaşandı. Ve çok daha önemli bir husus var: Kız çocuklarının yüzde 53’ü öğretmenleri, yüzde 7’si çalışanları, yüzde 7’si akrabaları tarafından istismar edildi.
Öte yandan, Bianet ekibinin 261 kadın cinayeti dışında raporladığı 66 faili belirlenememiş cinayet ise öylece, aydınlatılamamış durumda. Bu aydınlatılamamış cinayetlerin çoğuna ‘intihar’ etiketi yapıştırılıyor ve failler, ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyor. Onların yerine gazeteciler, akademisyenler, yazarlar, haklarında herhangi bir iddianame olmaksızın cezaevlerini doldurmaya devam ediyor, o da ayrı bir konu…
Taciz ve tecavüz vakalarına gelecek olursak: Kadınların yüzde 10’u toplu taşımada, yüzde 9’u işyerlerinde tacize uğradı. Bu taciz vakalarının yüzde 73’ü fizikseldi. Tecavüze uğrayan kadınların yüzde 8’i ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değildi. Tecavüzcülerin yüzde 8’i, tacizcilerin yüzde 9’u sabıkalıydı.
***
Çiçek Tahaoğlu, ‘kadına yönelik erkek şiddeti vakalarının raporlarını tutmamız gerekmeyeceği günler dilerim’ diye bir cümleyle sesleniyor bize.
Umarım, öyle olur. Bu şiddete ‘hayır’ diyenlerin sayısı çoğalır.
***
Ne olursa olsun bu seneki 8 Mart çok daha anlamlı. Kadınlar, ülkemizdeki kadın-erkek eşitsizliğinin ve erkek şiddetinin tavan yapmasından yola çıkarak, yaşanan gidişata, çatışma, savaş ve geleceksizlik sarmalına dur demeyi bir insanlık borcu olarak görüyor. 8 Mart’ı bu duyguyla meydanlara, kürsülere, satırlara taşıyanlara selam olsun.
Demişler ya ‘insan zor zamanlarda kendini tanır’ diye. Tam da bu. Bir de elbette ‘seni öldürmeyen şey, güçlendirir’ gerçeği var…
Evet, bu ülkenin kadınları, vardır ve hep var olacaklar. Onların nefret karşıtı, coşkulu, üretken dili yeryüzünde olduğu müddetçe, savaşçılar, ezberciler, iktidar takıntılı vasat manevracılar… Tekrar, tekrar düşünsünler.
Nice 8 Martlara! Sanat ve bilimin bu ülkeyi neşeyle, mutlulukla, zarafetle, eşitlikle, eğitimle, kitapla, her türden fırsat eşitliğiyle kuşatacağı gerçek bereket dolu günlere. Bu ülkeye yakışacak sahici bir hukuk devletine…
Belki bir gün diyerek ama hiç vazgeçmeyerek. Bu ruhun dinamizmine inanan herkesin günü, haftası kutlu olsun.