Ağaçlar

Tayvanlı yönetmen Wong Kar Wai’ın filmlerinden birinde başkahramanı canlandıran Tony Leung kocaman bir ağaç gövdesine sarılıyor ve onunla konuşuyor, sırlarını anlatıyor, dertleşiyordu. O kadar etkileyici bir sahneydi ki bu sayede ağaçlarla kucaklaşma gibi bir huy edindim! Onların derinliklere inen köklerinde insanın henüz keşfetmemiş olduğu gerçek yaşam sırlarının mevcut bulunduğunu hayal edebilmem aşağı yukarı aynı zamanlara denk düşer. Yıllardır aynı yerde beklemek, uzun uzun beklerken gök kubbe altında yağmurla, rüzgârla, karla, bazen erken gelen bazen geç giden mevsimlerle, gecenin hışmı, gündüzün çıplaklığıyla, derin toprak ve dingin suyla yaşamak diye özetlenebilir mi bu sır? Belki. Peki ya o muhteşem devinim ve tüm bu bileşimlerden doğan o eşsiz bilgeliğe ne demeli! Kısa bir ömre yazgılı biçare insan tarafından pek de önemsenemeyen şu zamanları aşan gizeme? Filmdeki kahraman bu bilgeliğe seslenmeyi başarabilen biriydi. Cevapsız kaldığını ise hiç sanmıyorum!

Elbette ağaçları farklı bir biçimde keşfim sadece bu sahnenin etkileyiciliğine dayanmıyor.

Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okurken okulun efsane hocalarından Pesen Şentürker’in biz öğrencilerine ‘yaşatarak’ okuttuğu Truman Capote’nin çimen Türküsü (The Grass Harp) romanında da benzer hislere kapılmıştım. Her şeyi geride bırakmış yaşlı bir yargıcın, naif bir kadınla bir ağaç evindeki öyküsüydü bu. Yargıç ağacın tepesinde ‘Hukuk’un farklılıklara imkân tanımadığını’ söylerken sakin bir biçimde koca bir sistemi eleştiriyor ve bulabildiği özgürlüğün o ana mühürlü kısa, yoğun, buruk, geç kalınmış mutluluğunu yaşıyordu. Doğaya, kısaca kendini kendine yakın hissetmenin böylesi!

Bugün ağaçları kesip yerine olmadık binalar dikmeyi ‘mutluluk’ ve ‘ özgürlük’le eş tutan zihniyete pek de bir şey ifade etmeyecek bu duygunun aslında insanı vicdanen insan yapan en önemli duygulardan biri olduğunu bilmem hatırlatmama gerek var mı? özellikle Taksim projesini hayata geçirmeye hevesli hırstan gözü dönmüş ruhların, muhtemelen bir gün dahi bir ağaçla konuşmamış, onu dinlememiş olmalarındaki şanssızlığa zaman zaman fena halde içerleyerek şunu demek istiyorum: Yaptığınız affedilemeyecek bir yanlıştır beyler… Neden derseniz her şey zamanla affedilebilir ama doğaya yapılan katliamın geri dönüşü yoktur.

Nasıl desem, her şeyi bir iktidar unsuru haline getirmek hepimizin başına örülen bir çoraptır. Bizden sonraki nesilleri de soluksuz bırakacak bir çorap. ‘Hizmet getiriyoruz efendim!’ başlığı altında kentte baltalanmadık yer bırakmamanın bedelini er ya da geç hepimiz ödeyeceğiz. Tüm bunları yaparken vicdanları rahat insanların cümlelerini sarf edebildiğiniz için hepimiz, ne yazık ki hepimiz.

Biraz yaşama karşı sorumluluk beyler! Cüzdanlarınıza duyduğunuz sorumluluğun birazı, çok azı yani.