Ağıt Toplumu

‘AK Parti ile CHP birleşse iyi olur. Kürt sorunu çözülse iyi olur. Son seçimde MHP’ye verdim. Çankırılıyım. Yani aileden MHP’liyim. Aslında AK Parti’liyim. AK Parti ile MHP birleşse de fena olmazdı. Ama o zaman da Kürt sorunu çözümsüzleşir. Aklım iyice karışmış durumda. Sizce?’

(Bir taksi şoförü ile 20 dakikalık yol muhabbetimiz)
Ona verilecek net bir cevabım yok. Buna verilebilecek tek cevap olsa olsa şu olabilir: ‘Takmayın kafanıza. Aklımızın karışması için her şey mevcut!’
Değerler karmaşası
Adnan Binyazar’ın deneme kitabı ‘Ağıt Toplumu’ (Can Yayınevi) elime geçtiğinde bir başka sevindim. Adnan Binyazar, soyadının verdiği ışık da dahil, her zaman ayrı sevdiğim o bilge insanlardan, aynı zamanda da o usta yazarlardan biridir. ‘Masalını Yitiren Dev’i hâlâ okumadıysanız, bu işe biran önce girişin derim. Halk anlatılarını çağdaş edebiyatımıza kazandıran ve doğduğu toprakların (Diyarbakır) rengiyle ve birleştirici bir dille (Türkiye’nin gerçek dili) yazan Binyazar’ı ayrı bir tutkuyla seveceğinize inanıyorum.
Kitabındaki bir bölüme ‘değerler karmaşası’ başlığını koymuş Binyazar. Ve orada Charlie Chaplin’in sözlerine yer vermiş. ‘Seyircinin istediğini sandığım şeyi özellikle yapmamaya kendimi zorladım’ diyor Şarlo ve kendi ilkelerinden asla ödün vermediğini söylüyor. Bir toplumdaki sanatçının, akademisyenin, düşünürün işinin bu olduğunun altını çizerek… Binyazar’ın da böyle yazarlardan biri olduğunu biliyorum. Ne olursa olsun sanatından ödün vermemenin prensipleriyle yazan bir yazar olduğundan.
Dahası ‘halk bunu istiyor’ diye ortaya çıkanları, bu biçimde göz boyamaya yeltenenleri, evet adlı adınca söyleyelim sanatçıları, yazarları, gazeteleri, televizyon kanallarını da sonuna kadar eleştiriyor Binyazar. Bunlar ‘halkın gerçek gücünü ortaya çıkaracaklarına, onu ilkelleştirmenin yollarını ararlar’ derken ne kadar da haklı! Dahası, halk gibi gözüküp ona kazık atanlardan bahsediyor bize. Halkçılığın yapay bir oyalama aracı olduğundan söz ediyor. ‘Halka yatkın, halk gibidir halkçılık ama halk değildir’ diyor. Yönetimin hiçbir zaman halk yönetimi olmayışının da nedenini buna bağlıyor: ‘Ne denli olumlu düşünürsek düşünelim, işin gerçeği şudur: Demokrasi bugün egemen güçlerin bir uyutma aracı olarak uygulanmaktadır!’
Ona göre ‘demokrasi adına uygulanan da demokrasi, yani halkın özyönetimi değil.’ Bu yüzden böylesi bir seçim sonrası karmaşası ile burun burunayız ya! Halkın ne dediği ortada ama siyasetçiler bunu anlamak istemiyor! 
Tekrar Binyazar’a dönelim o halde:  
‘Tabanın bir bilinç oluşumu değildir demokrasi, tavanın bir baskı aracıdır. Halkçı geçinip halkı can evinden vurmaktır. Bu yüzden demokrasi çağdaş anlamını yitirmiştir. Halkçılığın yeni bir yoruma uğraması bundan ötürü gereklidir. Gerçek halkçılık, hiçbir zaman bürokrasinin yarattığı bir uyutma aracı olmamalı, özyönetimi gerçekleştirici bir birikim olmalı.’
Mesafe koyabilmek
Ağıt Toplumu, birçok farklı konuda yazılmış denemelerden oluşuyor. Bugün yaşadıklarımıza, yakın geçmişin perspektifiyle, bir edebiyatçının gözü ve diliyle bakmak, tüm deneyimlere belli bir mesafe koymak anlamına da gelebilir. Mesafe derken, başka bir mercekten ve daha serinkanlı bir bakış açısıyla olaylara bakmayı kastediyorum.  
Mesafe, sadece toplumsal olaylara yaklaşımımızda değil, insan ruhunu (belki bizzat kendimizi de) anlamakta da çok kıymetli bir anahtar. Ancak mesafeden kastettiğimin, ilişkilere ve elbette yaşama duvarlar örmek anlamına gelmediğini de belirteyim. 
Belki sırf bu yüzden Adnan Binyazar’ın ‘Ağıt Toplumu’ kitabını ve benzerlerini okumanız gerekebilir! Ve  belki tam da bu sayede, ağıt toplumu olmaktan çıkıp yaşamı bugünde ve yüzleşilmesi gerekenlerle ‘yaşama’ şansı doğabilir! Ve neden olmasın, tüm bunlar varolmakla yokolmak arasındaki ince çizgiyi daha net görmemize ve tercihimizi gerçekten ‘varolmaktan’ yana kullanmamıza yol açabilir.