30/04/2017
Karamsardı kadın. Geçen gün, saçları tepemizde dolanan bulutlara karışarak ‘gelecek beş yılı düşünebiliyor musun?’ diye sorduğunda bütün ömrümüzün bu tip cümlelerle dolu olduğunu fark ettik ikimiz de. ‘Ben karar verdim’ diye başlayan cümlesini, balla keserek başımı bir sağa bir sola salladım.
Sonra ona bir şeyler anlatmaya çalıştım. Sözüm bittiğinde kendini daha iyi hissediyordu sanki. Öyle ki yaya geçidinde önünde durmayan bir arabanın içindeki adama epey söylendi. Bu da onun gibi birisinin yaşamla yeniden, kısa süreliğine de olsa bir bağ kurduğu anlamına gelebilirdi.
Anlattığım, bir kitaptan öğrendiğim bir öyküydü, dilim döndüğünce sizlerle de paylaşayım:
Yaşlı ve çok yoksul bir adam varmış; etrafındakileri çabuk karar verdikleri için eleştirirmiş. Adam ilginç bir adammış. Hayatının sadeliği yaşadığı toprakların kralını bile kıskandırırmış. Bir gün kral bu adamın sahip olduğu tek tük şeylerden biri olan atını satın almak istemiş. Yoksul adam ise o benim dostum diyerek buna yanaşmamış. Üç-beş gün sonra adamın atı çalınmış. Bunun üzerine etrafındakiler onu tiye almış ve ‘artık hem atın yok hem de beş parasızsın’ demişler. Bunun üzerine yaşlı adam onlara dönmüş ve demiş ki ‘atımın kaybolması bir talihsizlik mi yoksa şans mı bunu henüz bilmiyoruz; çünkü bu olay bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.’ Etrafındakiler bunun üzerine yaşlı adamın söylediklerine kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve o da ne! At tıngır mıngır geri gelmiş. Meğer at çalınmamış. Bunu da bir şekilde öğrenmiş yaşlı adam. Atın derdi dağlarmış. Dağlara kaçıp gitmek… At gitmiş gitmesine ama dönerken yanında 15 tane vahşi atla dönmüş adama! Bunun üzerine etrafındakiler yaşlı adama gitmiş ve ondan özür dilemişler. ‘Sen haklıydın, bak başına devlet kuşu kondu’ demişler, ‘artık bir at sürün var.’ Yaşlı adam ‘karar vermek için yine acele ediyorsunuz’ demiş. ‘Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Onun ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz!’
Etrafındakiler bu kez adamla dalga geçmemiş, sadece onu çok saf bulmuşlar. Bir hafta geçmiş geçmemiş, yaşlı adamın vahşi atları terbiye etmeyen çalışan oğlu, attan düşmüş ve bacağını kırmış! Artık evin geçimini sağlayamayacakmış oğul…
Etrafındakiler yine toplanmış yaşlı adamın etrafına ve ‘bir kez daha haklı çıktın’ demişler. ‘Şimdi eskisinden daha fakir ve yoksul olacaksın…’
Yaşlı adam bunun üzerine onlara dönüp ‘siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz’ demiş.
(Öykü böyle uzayıp gidiyor… )
Velhasıl oğlanın ve yaşlı adamın başına bir sürü şey gelmiş. Etrafındakiler ise sürekli olarak karar verip duruyormuş. Yaşlı adamsa her seferinde onlara ‘erken karar vermeyin’ diyormuş.
Öyküden çıkan kıssadan hisse ise acele karar vermemek üzerine kurulu: ‘Acele karar vermeyin, hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının; karar, aklın durması halidir,’ vb. Elbette şu nokta da önemli: Karar verdiniz mi bir nevi durursunuz. Bu zaman zaman iyi olabilir. Oysa yol devam ediyordur… (Bu öyküyü Hürriyet Uğurcan’ın ‘Karakter’ adlı ilginç mi ilginç kitabından öğrendim.)
***
Yol devam ediyor. Karamsarlığa ayıracak zamanımız yok. Bütünü görmeye çalışmak her zaman en sağlıklısı… Lütfen bunu unutmayalım. Diyeceksiniz ki bu da bir karar değil mi? Ben de o zaman diyeceğim ki nihayetinde aklın yaptığı hep budur. Hiç değilse bizlere adım attıracak olanlarını tercih edelim!
Bu arada çağa yönelik ilginç bir dosya bu ayın Varlık dergisinde mevcut. Post-gerçek: Yeni bir kavram, yeni bir dünya… Kaçırmayın.