Arife

Yol uzun ve gözle görünmezdi. Toz bulutunun içinden seçebildikleri: Kendi gibi yolun uzunluğuna ve dermansızlığına şaşırmayan, kendi doğum yılına eş bedenler, kendisi gibi askerler. Sessiz sedasız, hayatında hiç görmediği netameli bir arazide yürüyendi gölgesi, diğer gölgelerle birlikte. İçindeki sabrı ve yaşama enerjisini gıdım gıdım ama her daim ayakta tutması gerekiyordu. Yine de hayal etmek gibi bir gaflete düşüverdi o dakikada. Belki zihni yorgundu, belki ayakları. Gölgenin etraftaki kayaları yalayan hali, aile ocağının içinden geçen dalgalı denizli günleri düşündürdü bir an için, sadece kısa bir an için.

O nefes kadar kısacık anda mahalle arkadaşlarıyla yaptığı geyikler, sağda solda harcanan boş zamanlar değil de bir bayram arifesini hatırlayıverdi. Annesi mutfak tezgâhına yaslanarak hamur açıyordu hararetle. İncecik hamurlar. Uysal topaçlardan, hımbıl yumrulardan o an kadar ince, hassas, kırılgan, beyaz mı beyaz, esnek mi esnek yufkalar ürüyordu ağır ağır. An be an büyüyerek, genişleyerek, dantelleşerek, yer yer epriyerek, tahta tezgâha serpiliyordu ince tortu. Oklavanın ritmi her seferinde törensel bir rota çiziyordu kendine. Bazen sağa, bazen sola doğru akıyordu oklava, oklavayla birlikte annesi de. Es kaza ritm durduğunda, annesi eskizini çoktan çizdiği undan esvabın üzerinden elini çekiyor, alnında biriken teri damarlarının seçildiği sağ elinin tersiyle usulca siliyordu. Sıcaktan isilik olmuş kol içlerine aldırmaksızın devam ediyordu sonra.

İyi kalpli bir kadındı annesi. Yaşamdan iyi hal belgesi almış bir kadın. İyimser bir kadındı da; bununla kalmaz pek güzel baklavalar açardı.

özetle böyle.

Bu özetin eşliğinde yarım bıraktığı asimetrik baklava astarını düzeltmeye girişti anne. Aralıksız iki-üç darbe yedirdi ona elindeki oklavayla. Bitirdi, tamamladı. Sonra bir yumağa daha uzandı. Eline aldı toparı, evladı gibi okşadı, tam un paketinden yarım avuç un alıp yeni işine koyulacaktı ki. Oğlunu hatırladı.

Gerçek nezdinde astı astarı yoktu bu anlık hatırlayışın. Ama aynı nedensizlikten ötürü, mutfağından kilometrelerce ötede gölgesini seyreden oğlunun tıpatıp kendininkine benzeyen hayal gözleriyle buluşuverdi gözleri. O zaman bir arife gününden oğluna baktı kadın. İyi bir kadındı, yaşamdan iyi hal kağıdı vardı var olmasına ama oğlunun yorgunluğu içini çok şekerli bir şerbet gibi yaktı geçti. Buna engel olamadı, buna engel olmak istemedi baklava ustası, oğlu askerde ve açık arazide yürüyen yürüyen yürüyen iyi kalpli kadın.

özetle böyle.

Elini undan çekti, derin bir nefes aldı verdi, sonra arifeye kaldığı yerden devam etti kadın. Bayrama hazırlanmalıydı. Konu komşu, eş, dost, akraba, gelenler, gidenler, yapması gereken bir sürü şey vardı.

öte tarafta elini düşten, gölgeden çekti, derin bir nefes aldı verdi oğul ve sonra yoluna kaldığı yerden devam etti.

***

Bu yazıyı bayramlarını evlatlarından ayrı geçiren anne ve babalara ithaf ediyorum.

İyi bayramlar.