11/03/2018
8 Mart Haftası’nın güzelliklerinden biri de bu oldu. ‘Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler’in ikinci cildi çıktı. Bazen tonlarca teorik lafın hemen hemen hiçbir işe yaramadığı, pratikte, doğru zamanda ve doğru yerde söylenilen 1-2 cümlenin ise mermer kadar kalıcı olabildiği bu tuhaf yaşamda, Asi Kızlar kitabının yeri de sanki böyle. Ortalamaya baktığınızda, tıpkı ilk ciltte olduğu gibi, burada da, sıfırdan, yoksulluklardan ve bir sürü yoksunluktan zirveye tırmanan kadının öyküsü var. Son derece ‘yaratıcı’ illüstrasyonlar, kısa ve vurucu, heyecan verici ve sıcak öykülerle, biz okurlarla buluşuyor.
Bu hafta içerisinde 7’den 70’e, kadın erkek bir sürü insanla paylaştım bu öyküleri. Onlar da en az benim kadar heyecanlanıp ‘vay be!’ dediler. Kitabı buraya, bu satırlara davet etmemin nedeni ise bunu vesile bilip ‘hepkitap’a teşekkür etmek. Bu kadar maliyetli bir kitabı, orijinaliyle neredeyse aynı zamanda ve aynı kıvamda bizlerle buluşturdukları için minnettarım!
BBC-News tarafından ‘Kızlara başkaldırmayı öğreten anti-prenses’ kitabı diye anılan bu neşeli çalışma, başta çocuklar olmak üzere birçok insana ilham verecek bir tınıya sahip. Kitap, yaşam denen çetrefil yolda, insanlara, hayallerinin peşinden gitme cesaretini sunarken, bir yandan da bunun dünyanın en güzel ‘Arabistanı’ olduğunu da hatırlatıyor. Uykudan önce okunması ise önerilir mi bilemem!
Gelelim kitabın içeriğine. Dünya çapında, hemen her meslekteki kadının yaşamındaki merdivenleri nasıl tırmandığını anlatan satırlarla dolu olan kitap, bu merdivenlere tırmanmadan önce kadınların nasıl yola çıktıklarını da anlatırken, bizlere yine çok önemli bir mesaj veriyor: Ne olduğunuz, nereden başladığınız değil, nereye varacağınızdır yaşam!
Örneğin Madonna’nın yaşamı buna son derece net bir örnek oluşturuyor.
‘Bir zamanlar tam ortasından ırmak geçen bir kasabada bir yıldız doğdu’ diyerek alevlenen bu serüven Madonna’nın farklı bir kız çocuğu olduğu, bu yüzden de pek anlaşılamadığı yönünde ilerliyor. Peki Madonna ne yapıyor dersiniz? O kasabadaki nehre melul melul bakıp kaderine boyun eğeceğine, yirmi yaşındayken, cebinde yalnızca otuz beş dolarla New York’a taşınıyor! Uçağa ilk o zaman binen ve hayatında ilk kez taksi tutan bu genç kadın, cesaretinin peşinden bugünkü yerine varıyor. Hep kazanarak mı? Hayır elbette! Üstelik çoğunlukla kaybederek! Ama bir yandan da denemekten asla vazgeçmeyerek. Bir de yaşamın şu gerçeğini çok net anlamış bir biçimde:
‘Bazen popülerdim, bazen değildim. Bazen başarılıydım, bazen değildim. Bazen sevildim, bazen nefret edildim. Ve tüm bunların ne kadar anlamsız olduğunu biliyordum. Bu yüzden istediğim riske girmekte kendimi özgür hissediyorum.’
Ve karşınızda Selda!
Kitapta en sevindiren hususlardan birisi de orada bizim ülkemizin seslerinden birinin de olmasıydı. Selda Bağcan’ı bu kitapta karşımda bulmak ayrıca çok sevindirdi beni. Hele de ‘Kimse Selda’nın müziğini susturamadı!’ cümlesi. Darbe döneminde üç kez tutuklanan ve pasaportuna el konan, yurtdışına çıkması engellenen (hiç bilmediğimiz şeyler!) bu kadını hiç kimse ve hiçbir şey durduramamıştı.
Koca bir alkış Selda Bağcan’a. Hem, yaşadığı tüm zorluklara rağmen hiç vazgeçmediği hem de dünya çapındaki bu güçlü kadınların arasında, bu herkese seslenen çok dilli kitapta, güçlü ve dirençli bir sanatçı olarak karşımıza çıktığı için! ‘Düşen Hep Yerde Mi Kalır?’ sorusuna yaşamı ve sanatıyla verdiği o müthiş cevap için de elbette… (O şarkısında ‘kim ne olacak belli mi olur’ der ya!)
Kitabın yazarları Francesca Cavallo ve Elena Favilli’nin de dediği gibi: ‘Toplumun yarısından değil de tamamından yararlanmaya başladığımızda olanaklar sonsuzlaşır…. Önyargılar olmadan birbirimize baktığımızda gerçek bir ilerleme kaydederiz’ Ve bir de şu elbette: ‘Dünyanın Asi Kızlarına: Umut sensin, güç sensin. Geri adım atmazsan herkes ilerler.’
Ne dersiniz?