Babamı Arıyorum

Öte yandan iyelik ekleriyle aidiyet duygusunu pekiştirmeye çaba sarfetmek, kendisi yetim ama babalığı müşfik bir devletin meşruluğunu kanıtlamak için anlamlı olabilir. “Güneydoğu halkı; Güneydoğu Anadolu halkı; hatta Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkı” tanımları “Türkiye’nin doğusundaki vatandaşlarımızla” gerçekten de o sanal müşfik baba görüntüsünü pekiştirebilir. (Buradaki sen benimsin üslubunu bir erkeğin bir kadını karısı, kızı, kız kardeşi, anası vs. sahipleniş biçimine de benzetebiliriz tabii.) Bu arada kendi himayesi altındaki komutan, vali ve kaymakamına “bir yetkili” tanımını vererek nötrleştirme suretiyle ölümden koruması-koruduğunu düşünmesi  ne kadar gerçekçi bir hamledir, o da tartışılır.

Evet, o halde nedir devlet? Bugün karşımızda terör, terörist, terör örgütü, terörle mücadele vb. kavramlarıyla duran, Tanzimattan bu yana  “gerçeği evrensel, değişmez, soyut ve sorgulanmaz” olarak belirleyen bir epistemolojinin taa bugüne kadar getirdiği bir kavramlar silsilesi mi? Aranan belli ki hala o “adil hükümdar” ve onu arama mantığının yarattığı tarihsel girdabın içinde debelenmektir. Şefkate küfür savurarak ulaşılamayacağını defalarca yinelemiş bir tarih önünde –gerçekliği, cins kutupsuzluğu ve tarafsızlığı tartışılacak bir tarih önünde- gene aynı şeyleri yapıp durmaktır. Jale Parla’nın belirttiği üzre ozamandan bu zamana kadar gelen özellikle bilinçaltına kazılmış olan öksüzlük de alabildiğine devam etmektedir bu yüzden.

Evdeki neopatriarkinin bir uzantısı, dehşetli bir yansımasıdır dışardaki iktidar. Evdeki kızına yapma derken kafasında kendine yıllardır verilmiş olan kanına etine sinmiş ayıp günah fikirlerini zorla karşısındakine dayatan baba (buna çoğu kez kendi de inanmadığı halde) bir yandan da aile reisliğinin iradesi bol, otoritesi tam ama yeri ve zamanı geldiğinde merhametli imajını sırtında taşımak durumundadır.  Aslında kimliksizliği kendi tanımını aşmıştır ve öksüzlüğü şiddete her başvurduğunda biraz daha katmerlenir. Baba imajını korumak ve bir yandan da komşularına demokrat olduğunu kanıtlamak durumundadır.

Bir devletin görevi insanlığa karşı suçu ortadan kaldırmaktır-terör suçu olsun olmasın.

O zaman, işte o koşulda İmralı’da ne kadar demokrattık, değil miydik, öyle miydik, öyle değil miydik ikilemlerini bir yana bırakabilir ve karar verebilirdik.