Barbie ve Kaplanlar

Masal bu ya, bizim kırk yıllık Şuh Barbie, ‘şu ara biraz maceraya ihtiyacım var’ diye marka bavullarını toplayıp, hiç aklında yokken, dosdoğru Endonezya’ya, temiz hava almaya gitmiş. Bu elbette sadece turistik bir gezi değilmiş, olamazmış. Endonezya halkına iyi dileklerini götürüyormuş yanında Barbie. Ama Barbie bu. Nesillerin oyuncak bebeği. Hava alması bile dolara endeksli, özel bakım gerektiren bir olaymış, bunu bilen bilirmiş. ülkenin vergileriyle emrine amade özel bir uçakla yola çıkmış. Yanında da gözde basın mensupları ve kendi gibi seçkinler varmış.

Boeing bilmem ne ile az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmişler ve sonunda Endonezya’ya varmış, hemen halkı içtenlikle selamlamış ve 5 yıldızlı suitlerine yerleşmişler.

Derken biraz içi sıkılmış bizim Barbie’nin. Anti-depresanlarını da almak istememiş. Zaten mevsimlerden de detoks mevsimiymiş. Vücuduna hiçbir zehir alacak durumda değilmiş. ‘Off canım çok ağlamak istiyor beni derhal yağmur ormanlarına götürün’ demiş yanındakilere.

Baktılar olacak gibi değil yollara düşmüş ekip. Yürümüşler babam yürümüşler. Barbie iki adım yürüyüp yoruluyormuş. Yorulunca da hemen kostüm değiştiriyor, bu kostümlerin ambalajlarını da mecburen ‘kibar çöp’ diye etrafa saçıyormuş. Yol boyunca üç tenis kıyafeti, iki kokteyl, beş konu mankeni giysisi değiştirmiş. Saçlarını altı kez bozup yedincide topuz yaparken safari kostümünü giymeyi akıl etmiş ve kameralara mahcup mahcup gülümseyerek ‘Barbie Yağmur Ormanlarını çok Seviyor’ fotoğrafı vermiş. Bir yandan da ormanı nazikçe selamlıyormuş. Hanımefendi dediğin böyle olurmuş.

Heyhat! Ormandaki kaplanların, fillerin, gorillerin ise keyfi kaçıkmış. (Vahşiler n’olacak!) Hele ki Sumatra kaplanının sinirine diyecek yokmuş. Sinirden daha da benekli görünüyor ve sürekli volta atıp duruyormuş. ‘Bu ne laubalilik, bu ne acaip iştir’ diyormuş sürekli ‘Sen bizim evimizi, ormanı yok et, dünyanın nefesinin sonunu getir, sonra da hiçbir şey yokmuş gibi salına salına gel bizi yüzsüzce selamla!’

‘Vahşiler kudurdu!’

Bu da ertesi gün Barbie yanlısı basında çıkan haberlerden biriymiş. Haber aynen şöyle devam ediyormuş:

‘Bu ne idüğü bilinmez kalabalık, kendilerine lütfedip, zaman ayırıp ziyarete gelen, hanımların hanımı Barbie’ye ve kendisine eşlik eden değerli konuklara barbarca, kendilerinin vahşiliklerine uygun bir biçimde davranmış, taş atmış, böğürmüş, hatta fırsatını bulup deliler gibi kükremiştir. Bunlar gibi bazıları medeniyeti hak etmiyor, edemiyor. Bunların ağzına ya biber süreceksin ya da üzerlerine biber gazı atacaksın. Zaten hak dediğiniz verilir. Bunlar bunu bile bilmiyor henüz.’

Gelen diğer haberlere göre ise Barbie’nin bu yaşanılanlardan sonra çok üzgün olduğu, melek kostümü içersinde sürekli ‘ben masumum’ dediği ve içinin cayır cayır yandığı belirtilmiş.

***

Bu yazıyı Greenpeace’in Barbie kampanyasını kazandığını öğrendikten sonra yazdım. Barbie’nin üreticisi olan Mattel şirketi oyuncakların paketleri ucuza gelsin diye olmadık bir yola başvurmuştu. Endonezya’daki yağmur ormanlarını katleden başka bir şirketten aldığı hammaddeden üretiyordu ambalajları. Düşünebiliyor musunuz? Sadece iki dakikada çöpü boylayacak ambalajlar yüzünden kıyılan ormanlardan bahsediyoruz. Kudurmuş olan kim acaba!

Ama artık bu böyle olmayacak. Barbie’nin üreticisi Mattel şirketi, ambalaj hammaddesini satın aldığı şirketle artık çalışmayacakmış. Bunun için tam 300 bin imza toplanmış. Ancak bu şirketle çalışan Disney gibi büyük şirketler hâlâ mevcut. Bu yüzden kampanya devam edecek, etmeli. Yeryüzü kalmazsa, geride kalan sadece ve sadece yokluktur. Ne stratejiler, ne insan, ne şu ne bu. Sadece yokluk.

Sanırım bizim Barbie’nin de içi daha rahattır artık. Hem biz seni iç güzelliğinle seviyoruz be Barbie!