Barış için tezkere

Suriye için Meclis’ten çıkan tezkere kimilerini mutlu etmiş olabilir. Onlara göre Suriye’ye Hanya’yı Konya’yı anlatma zamanı gelmiş de geçiyordu. Tıpkı Başbakan ve kurmayları gibi düşünüyor olmalılar.

Ancak bunları düşünürken aylardır Suriye’yi kimin, ne şekilde kaşıdığı konusunda fikir yürüttüklerinden şüpheliyim.

CNN Türk muhabirinin Akçakale’deki vatandaşlarla yaptığı röportajı izlemişsinizdir. Sınırın dibindeki Akçakale’de bir aydan beri ‘savaşın’ devam ettiğini söylüyor Akçakaleliler. Muhabirin konuyu değiştirme çabasına karşın ‘Bu savaş Suriye’nin değil Türkiye’nin savaşıdır’ diyorlar ve bu işten Ankara’nın sorumlu olduğunu belirtiyorlar. Aynı CNN’nin Eylül ayında yaptığı bir başka yayında okulların kapalı olduğu, Akçakaleliler’in işlerine gidemediği anlatılıyordu. Akçakaleliler korktuklarını açıkça ifade ediyorlar, güvenlik güçlerine önlem alınmasını söylüyorlardı. Akçakale Belediye Başkanı ‘her şey kontrolümüz altında, merak edecek bir şey yok’ diye basına demeç verirken bile savaşın rengi ve sesi vardı ekranlarda.

Kısacası Akçakale günlerdir yüksek sesle telaffuz edilmeyen bir savaşın içindeydi zaten. Şimdi ‘nayır n’olmaz, gururumuz, onurumuz!’ diye Meclis’ten tezkere çıkaranların o ‘gurur’la neyi ifade etmek istediklerini anlamak bu yüzden çok zor (ya da benim zoruma gidiyor, hadi öyle söyleyeyim!). Aylardır sınırın ardına kadar açık tutulması, rejime muhalif Suriyeliler’in sürekli Türkiye’ye girip çıkması konusundaki hareketlilik neydi o halde? Suriye’ye demokrasi götürüyorduk, öyle mi? Şimdi ise bu uğurda nur topu gibi özgürlük ve barış vaadi sunan bir tezkeremiz bile var. Daha ne isteyebiliriz! Ah, elbette savaşı!

Ancak hatırlamak ve hatırlatmakta fayda var: ölümü işaret eden talihsiz, geleceksiz, yaşamsız bir doğumdur savaş. Başlamadan biten hayatların kısa tarihi ondan sorulur. Bu tarihe imza atanlar bunun kefaretini er ya da geç ödemek durumunda kalacaklardır.

Gönül isterdi ki tezkerenin geçmesine imza atanlar oturdukları rahat deri koltuklarında bu tezkerenin kaç cana mal olabileceğini hesaplayabilsinler. Akçakale’deki yitip giden canları gerçekten önemsiyor olabilsinler. İğneyi kendilerine çuvaldızı başkalarına batırabilsinler. Bu konuda kendilerini ve kamuoyunu aldatmaktan vazgeçebilsinler…Hiç değilse insan yaşamı söz konusu olduğunda yalan söylemeyi bırakabilsinler. Her şeyin iktidarın o donuk sesinden ibaret olmadığını fark edebilsinler…Ama sanırım bunları fark edebilmiş olsalardı tezkereye ‘evet’ demez, diyemezlerdi. Kendilerinden bekleneni yaptılar. Tebrikler! örgütlü yalan böyle bir yapışkanlıktır çünkü.

Tezkereye hayır diyenlere ise şükranlarımı iletiyorum.