Biber gazı mı edebiyat mı?

Bugün, yaklaşık 2 asır önce İngiltere’de Cambridge Üniversitesi öğrencileri tarafından kurulan, gel zaman git zaman İngiltere’nin ve dünyanın en önemli kültür ve edebiyat dergilerinden birisi hâline gelen Granta’dan bahsedeceğim size. Ama bu Granta başka Granta!

Geçmiş yıllarda Granta’ya aklıma estikçe abone olmuşluğum vardı. Bu ‘aklıma esme’ hâllerinden mi yoksa postanın azizliğinden mi nedir, evdeki Granta koleksiyonum eksik dişlerle dolu bir ağzı andırıyordu. Neyi arasam bulamıyordum ama buna karşın elimi attığım her Granta’m içten içe bana şunu söyletiyordu: ‘Neden bizim de dünya çapında böyle bir edebiyat ve kültür dergimiz yok?’

Sanırım ülkemizdeki edebiyat dergilerinin ‘okunma’ potansiyellerini düşünmeden, duygusallıkla söylüyordum bunu. Zarar ettikleri, reklam alamadıkları için çıktıkları gibi yok olan onca güzel dergiyi zihnimden silmiş bir şekilde. Oysa geçenlerde Buket Uzuner’in Gezi Parkı’ndaki yıkım için söyledikleri gibi bir gerçek vardı ortada. Uzuner, ‘Futbolu sevdiği kadar yeşili de sevseydi halkımız bugün Gezi Parkı yıkılmazdı’ demişti. Bunu kültür ve edebiyat dergilerine de uyarlayabilirdik rahatlıkla: Futbolu sevdiğimizin binde biri kadar sanata düşkün olabilseydik bugün bizim de dünya çapında dergilerimiz olur, dünya kamuoyuna sürekli yemek zorunda kaldığımız biber gazıyla değil sanatımız ve kültürümüzle girerdik…

Futbolu günah keçisi yaptığımı düşünmenizi istemem ama gayri ihtiyari o tribünlerdeki insanları ve coşkularını her gördüğümde içimin bir şekilde cız ettiğini de sizden saklayacak değilim.

Granta Türkiye!..

Bereket bugün içinize su serpecek bir haberim var: Esasen bu yazıyı bana asıl yazdıran da bu. Granta artık Türkçe olarak Türkiye’de basılmaya başladı… Everest Yayınevi, edebiyat ve kültür dünyamıza değişik bir pencere açtı.

Sağ olsunlar! Başta Faruk Bayrak, Vedat Bayrak ve Sırma Köksal olmak üzere emeği geçen bütün ekibe teşekkürler.

Dergi altı ayda bir, Granta İngiltere’nin gıptayla hatırladığımız nitelikli arşivinden seçilen öykü ve denemeleri, özgün Türkçe metinlerle bir araya getirmeyi amaçlıyor. Onunla, zamanında çıktığımız yolculukların tematik ve içerik olarak bizim buralara, bizim seslerimizi de içine katarak uğradığını görmekten gerçekten mutlu olacağız.

Granta Türkiye’nin ilk sayısı, yıllardır kafa patlattığımız ve uzun bir süre daha kafa patlatmak durumunda kalacağımız bir başlığı içeriyor: “Kimlik”. Ancak Granta ruhunu kavramış bir edayla buluşuyor biz okurlarla ‘bu kimlik’ derdi. Kimliklerimiz gerçekten hapishanelerimiz mi diye soruyor içten içe ama bunu yaparken yazarların kimliklere hapsolmayan ferah üsluplarıyla aktardıkları öykü ve denemelerle buluşturuyor bizi.

Granta Türkiye’nin bu sayısında birçok yazar var. Ayşe Düzkan kadın meselesi yerine çocukları; Ahmet Tulgar başkalarının kafasındaki kimliklendirmeyi; Yasemin Çongar siyaseti değil dili anlatmış. Karin Karakaşlı ise Türkiye’de Ermeni olmanın bedellerini değil Türkiyeli olmanın zenginliğini paylaşıyor bizlerle. Öykülerini okumaktan keyif aldığımız Yekta Kopan ise yepyeni bir öyküsüyle Granta Türkiye’de yer alıyor.

Ülkemize hayırlı olsun. Okuyalım, okutalım… Ve hayal kurmaya devam edelim: Belki bir gün biz de kendimize ait bir derginin yurt dışında onurlu ev sahipliğini yaparız, kim bilir!