Bir fidan yetiştirmek

“Onu ben doğurdum ama Halil Cibran’ın ‘Çocuklar’ şiirinde olduğu gibi, onu evrenin çocuğu olarak büyütmeye çalıştım. O benim sadece oğlum değil, aynı zamanda çok saygı duyduğum, çok değer verdiğim, öğrettiklerimin belki 50 katını ondan öğrendiğim bir birey.”

Bu satırlar Memet Ali Alabora’nın annesi Betül Arım’a ait. Başbakan’ın Kazlıçeşme mitingindeki sözlerinden sonra kaleme almış. 17 Haziran tarihli bu yazıda ‘Neden?’ diye soruyor Arım.

Doğrusu, işin aslını ben de merak ediyorum!

Gazetelerin hedef göstermelerine alışkın olduğumuz söylenebilir. Bu ülkede birçok şeyi gördük, doğrudur. Ama bir sanatçıyı, bir cümlesi yüzünden alenen halka şikâyet eden, onu neredeyse hedef gösteren bir başbakan görmemiştik… O da oldu.

‘Hesabını nasıl verecekler?’

Başbakan’ın şikâyet ettiği o cümlede hiçbir şey yok… Hiçbir şey. Hem bir sanatçı hem bir vatandaş olarak en doğal hakkını kullanıyor Alabora. Demokrasiyle yönetilen bir ülkede bırakın Alabora’nın etkin sanatçı yanını, bir birey olarak düşüncelerini ifade etme özgürlüğünü bu biçimde baltalamak ve sansürlemek ne demektir? Üstelik statükoyu koruma yarışına girmiş olan kişilerin tercih ettikleri üsluplardaki sorun karşımızda dağ gibi dururken!

Bir ‘tweet’ ile insanları galeyana getirmek… Alabora’nın hedef gösterilme nedenlerinden biri bu. Bu müthiş ‘mantıklı’ suçlamanın dahası da var. Alabora’nın yönettiği ve başrolünü üstlendiği Mi Minör adlı tiyatro oyunu! Akıllara ziyan bir tavırla Alabora, Gezi direnişini önce bir oyunda sergilemekle ‘suçlanıyor.’ İnsana pes dedirten bu durum için tek tesellimiz kimilerinin tiyatroyu bu kadar ciddiye aldığını öğrenmiş olmamızdır.

Zamanında Irak Savaşı’na da karşı çıkarak vicdanın ne olduğunu bize hatırlatan Alabora, bugün ülkemizde Gezi direnişi olarak bilinen gerçeğin olsa olsa destekçilerinden biridir. Altını çizmek durumundayım: Bu destekte, bu direnişi, ısrarla İslamcılara karşı laiklik yanlılarının ‘var olma mücadelesi’ biçiminde algılamak ve algılatmak isteyenlere karşı çok insani bir boyut var. Çok insani… Elbette, ‘özgürlüklerimize’ yönelik kibirli bir tavra karşı ‘hayır’ diyebilmenin inancı da. Ve elbette vicdanı da.

Sanatçının annesi Arım diyor ki: “Benim içim her konuda rahat, çünkü oğlumu biliyor ve tanıyorum. Ama yarın bu durumdan vazife çıkaran biri olursa, oğlumu suçlayanlar önce Yaradan’a, sonra kendine, topluma ve dünyaya bunun hesabını nasıl verecekler? Bu çok büyük bir günah değil mi? Sadece, bir fidan nasıl yetişir, herkese bunu sormak isterim. Fidan yetiştirmek için anne olmaya gerek yok, bunu anlayabilirsiniz.”

***
Bu yazıyı yazarken Bingöl’de 16 yaşındaki E. A’ya cinsel taciz ve tecavüzde bulunmakla suçlanan 4 uzman çavuşa dair bir şeyler de söylemek istedim. Bildiğiniz gibi 4’ü de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Yeniden tutuklanmaları ve gizlilik kararının kaldırılması talepleri mahkeme tarafından reddedildi.

Ülkemde tecavüz neredeyse bir suç sayılmazken dilimizden dökülen cümleler bizi baş suçlu yapabiliyor.

Ne diyeyim: Yaşasın adalet!