09/04/2017
‘Aşıklar ve mahpusların kaderi ortaktır, cezaları dolmadan çıkamazlar kapatıldıkları hücreden dışarı. Nereye gitseler dört duvar içinde.’
Murathan Mungan,
Dokuz Anahtarlı Kırk Oda
Çılgın kalabalıkların 21. yüzyılı, terörün soğuk yüzüyle bir kez daha karşılaştı. Stockholm de, bir ikindi zamanında, insan hakları ve özgürlüklerinin güvencesi diye tanımlanan bir ülkenin başkenti olarak, yerkürede, bu acımasız gerçeğe -besbelli gelecek yıllara en net biçimde damgasını vuracak gerçeğe- tanıklık etti. Bu yakın geçmişteki dördüncü araçlı vaka, yaşadığımız zaman diliminin mekânsal anlamda hepimizi tehdit ettiğinin de kanıtı. Evet, tekinsiz yaşamlarımız, despotizmin, düşünce ve ifade özgürlüğü yoksunluklarının, kemer sıkma politikalarının esaretinde hiç bu kadar ‘global’ anlamda ucuzlamamıştı.
Aynı günün sabahında ABD’nin Suriye’ye yapmış olduğu saldırı, kimilerince Esat’a çok ciddi bir ders verme pratiği olarak algılansa da, hiç kuşku yok ki, bu dünyanın kendi halinde yaşadığını düşünen ve Ortadoğu’yu haritada tam olarak şekillendiremeyen insanlarına yeni kamyonlu sürprizler anlamına geliyor, gelecek. Dahası, yeni sağ politikaların (‘dünyanın çöküşünün’ desem daha doğru olacak) göçmen karşıtı, hatta ırkçı tavırlarına yakınlaşan kimilerinin alkış tuttuğu böylesi ‘manevraları’, Türkiye gibi Müslüman menşeli ülkelerin alkışlaması ise en azından şu soruyu sormamı engelleyemiyor: ‘Batı’dan, Batı’nın kendi gibi olmayanlara yönelik tavrından en radikal biçimde intikam aldığını sanan böylesi kamyonlu saldırılarda ölenlerin birçoğunun Müslüman insanlar olduğunu hatırlıyor musunuz?’
Gelecek cevapların üç aşağı beş yukarı ne olduğunu tahmin ederek başka bir konuya geçmek istiyorum ama şunu da söyleyerek:
Biz Ortadoğu’da yaşayan insanları zaten kimsenin tındığı yok… Sığ, gerici, popülist ve aynı oranda otoriter rejimlerin içinde gıkımız çıkmadan yaşamamız ve bunu büyük nimet saymamız beklenilen bir coğrafyada, yıllardır beynimize saplanan ‘kamyonlarla’ devam etmeye çalışıyoruz. Bir gün, aşıklar misali, yer yuvarlağının bu cephesinde cezamızın dolacağını umarak, ‘ya sabır ya selamet’ diye diye…
***
İstanbul’da ilginç bir sergi var. ‘Dünden Bugüne Üniversite Tasfiyeleri’. Sergi, bugünkü halimizi ‘akademik’ boyutta anlamak için ilginç bir süreci karşımıza çıkarıyor.
Dönemler şöyle sıralanmış:
1925-1933 Darülfünun Dönemi
1933-1960 Yılları arası Üniversite
1960 Askeri darbe ve Üniversite-147’ler
12 Mart 1971 Muhtırası ve Üniversite
1980 Askeri darbe ve Üniversite-1402’likler
28 Şubat 1997 Post Modern darbe ve Üniversite
Ve elbette bugün yaşamakta olduklarımız: Bugün OHAL’de Üniversite…
1933’ten bugüne üniversite tasfiyelerini belgeler ve basından derlenen haber, karikatür vb. aktaran Sergi 15 Nisan’a kadar açık. Karşı Sanat Çalışmaları, Beyoğlu, İstanbul.