Çocuklara Kıymayın Efendiler!

 

çOCUKLARA KIYMAYIN EFENDİLER!

 

Efendiler:

Bugüne kadar çoğunlukla hep şunu sordunuz bize:

 

Kırk satır mı kırk katır mı?

 

Oysa yanıtımız baştan bellidir.

 

Hiçbiri.

 

 

ölümlerden ölüm beğenmek anlamına gelen bu deyim ülkemizin sert iklimli bir kadere kenetlenmeyi görev sayan ruhunun ta kendisi olsa da buna yanıtım-ız sonuna kadar “hiçbiri” olacak! çünkü ölümle yaşamı kuramazsınız. Kaldı ki çoğu felsefeci ve gerçek din insanı kadir-i mutlak olanı, yani sevgiyi, sonsuzluk denkleminde gerçekleştirdiğimizde tecrübe edilene ölüm bile denemeyeceğini söylüyor. Ama ölüm bu kadar kolay ve vasat bir biçimde “prova ettiriliyorsa” bir ülkede, yani Türkiye’de, yaşamın denklemini hep birlikte bir kez daha düşünmekle yükümlüyüz.

 

İşte size gerçek bir olay.

 

Yer: Hakkari.

 

Tarih: 23 Nisan. çocuk ve bayram. Bayramlar eğlenmek içindir, öyle değil midir?

 

Diyelim ki siz özel harekat polisi tarafından kafasına dipçikle vurulan bir çocuksunuz. Dipçikle vurulansınız, evet. çocuklar bunun için midir?

Tam sekiz gün yoğun bakımda kalıyorsunuz. 23 Nisan’daki bir çocuksunuz. O heyecanı bilirsiniz, bilirsiniz efendiler. Ne mi oluyor? Dipçikleniyorsunuz. Olmayacak bir şey oluyor: Suçla tanışıyorsunuz. Suç ve ardından gelecek bedelleriyle. çocukluk bu mudur?

 

Ve yoğun bakıma kaldırılıyorsunuz. Küçük canlar bunun için midir?

 

İş burada bitmiyor.

Babanız polisten davacı olacağını söyleyince tedaviniz yarıda kesiliyor ve taburcu ediliveriyorsunuz. Taburcu edildikten sonra sadece bir kez tedaviye gidebiliyorsunuz. “Tamamdır, iyileştin sen” deniliyor size. Hâlâ şuurunuz yerindeyse hayretler içinde kalıyorsunuz. Hipokrat yeminleri bunun için midir?

 

Ama o da, ne yaralarınız geçmiyor. Ne fiziksel, ne de ruhsal olarak… Gelecek umutları bunun için midir?

 

Bırakın gelecek umutlarını, şimdiki zamanınız da şarampole yuvarlanmış, peşisıra siz de akıp gidiyorsunuz.

 

Sürekli elinizi iki elinizle kapatıyorsunuz.

 

Güneşte fazla kalınca gözlerinizin etrafı şişiveriyor.

 

Koşamıyorsunuz. Koşamıyorsunuz işte. Oysa hâlâ çocuksunuz!

 

Hep birileri kafanıza vuracakmış gibi tetiktesiniz.

 

Bir daha top oynayamayacaksınız gibi geliyor size.

 

Bir damlacık gençsiniz.

 

Büyümek böyle bir şey midir?

 

Dahası mı?

Kekeliyorsunuz.

Diliniz dolanıyor, konuşurken aklınız karışıveriyor.

 

KO-NU-ŞA-MI-YOR-SU-NUZ.

Davanızın duruşması ise 17 Eylül’de.

 

çocukları konuşamayan bir toplum zaten ölüme ferman çıkarmış, soluk almayan bir toplum demek değil midir?

 

Ah elbette elbette çocukları susturabilirsiniz tekme tokatla, iktidarla, öfke ve nefretle; peki ya vicdanın sesini?

 

Siz bu çocukların yerinde olsaydınız ne yapardınız efendiler?

 

—-

 

İşte size TMK mağduru çocukların aileleri adına

gönderilmiş bir mesajdan benim anladıklarım… S.T.’nin ve onun konumundaki birçok çocuğun acilen psikolojik tedavi görmesi gerekiyor.

 

Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki psikolojik tedavi görmesi gerekenler sadece bu çocuklar ve gençler değil!