Çok özel bir gün

Daha önce değinmiştim ama bugün biraz daha geniş bahsetmek istiyorum o filmden. Yaz sıcakları iyice bastırmışken belki tatile falan denk düşer, seyretmeye fırsatınız olur diye. ‘Özel Bir Gün’, sevdiğim, bazı zamanlarda da özellikle hatırlayıp andığım bir filmdir.

İtalyan yönetmen Ettore Scola’nın 1977’de çektiği gerçekten çok özel bir kurgudur. Sophia Loren’in en güzel zamanlarıdır ve karşısında da gülüşünü hiç unutamadığımız Marcello Mastroianni vardır. Olay çok yalın bir çizgide ilerler. Fonda silüet hâlinde Roma ve asıl olarak Roma’da birçok ailenin bir arada yaşadığı bir konut vardır. Zamana gelecek olursak: II. Dünya Savaşı sırasında Hitler’in Mussolini’yi ziyaret ettiği bir gündür o gün. Herkes kendinden geçmişçesine o günün ‘özelliğine’ hazırlanmakta ve bu kutlama anının tanıklığını yapabilmeyi yaşamının en kutsal anlarından ve geleceğe kalacak hatıralarından biri olarak düşünmektedir. O kutlamalardan payını almak istemektedir hemen herkes. Belki böylece o ‘tapılası’ güce de ulaşma ihtimali doğacaktır onlar için. Güç önemlidir, o güçle gelen zafer, o zaferle gelen ihtişam, o ihtişamı derleyen şatafatlı iktidar sözcükleri.

Birazcık sükûnet…

Herkesten farklı olarak bizim güzel Sophia, çocuklarının ve kocasının aksine bu muhteşem buluşmaya gitmez. Evinde kalacak, babalarını örnek almaktan başka seçenekleri, hatta idealleri olmayan çocuklarından ve gerçek bir Mussolini hayranı olan kunt kocasından arta kalan bir zamana öylesine teğellenecektir. Belki bir parça başını da dinleyecektir. Ama Mussolini iktidarının kadınlara biçtiği ‘kadınlık’ görevinin de bilincindendir. Gidenlerin ardından evi toplayacak, toplayacak ve yine toplayacaktır. Şu akşama yine aynı şekilde dağılacak evi… O, eve zincirlenmiş, evin kaderi kendi kaderi olmuş biridir. Başrolleri arasında da İtalya’ya yeni ve güçlü nesiller katmak gelmektedir.

Tabii bir de bir radyo programcısı vardır. Eşcinseldir ve genel olarak cinsel yöneliminden, özel olarak da politik görüşlerinden ötürü işten atılmıştır. Bir anlamda medyanın iktidarla kurduğu sıcak ilişkinin ne kadar tehlikeli olabileceğinin de bir yansımasıdır yaşadıkları. Buradaki mesaj rahatlıkla okunabilir: Totaliter rejimlerin medyası da rejimin kendisi gibidir. Yani tek sesli ve otoriteyi alkışlayan, öven, göklere çıkaran ve gerçeğe kapalı bir medya. Bizim radyo programcısı ise böyle olmayı kabul etmemiş biridir. Bu karakterde de Mastroianni’yi görürüz.

‘Şimdilik…’

O resmi tören gününde tesadüflerin birbirini araladığı bir kesitte bir araya gelir kahramanlarımız. Umulanın tersine, aralarında geleneksel anlamda bir ilişki gelişmez. Dahası bu kadar şiddet dilinin ve şiddet aygıtlarının hâkim olduğu bir ortamda, o merkezden beslenen, pompalanan, yaygınlaştırılan ve genele sirayet etmesi umulan şiddete yönelik hiçbir şey yoktur filmde. Baştan sona insan olabilmenin ve insan kalabilmenin kıyılarında gezinen bir buluşmayı anlatır bize film. Ortamın baskı ve rol çalma karmaşasında karşımıza çıkan bu iki karakterin yapabildiği tek şeyse birbirlerini anlamaya çalışmaktır.

Ve bunu bir biçimde başarırlar.

O kargaşadaki ‘şimdilik’ en büyük umut da budur zaten.

Sonra yolları ayrılır. Baba, yanında çocuklarıyla akşam eve son derece mutlu ve zafer sarhoşluğuyla döner. Radyo programcısının sonu ise tahmin edebileceğiniz gibidir. Ancak siz izleyenler olarak kafanızda bambaşka bir sonla ayrılırsınız filmden.

Asıl olan da budur zaten.