Cumhuriyet’e tuvallerden bakmak

Cumhuriyeti çokça konuştuğumuz bir haftayı geride bırakırken ‘o’ sergiden bahsetmek istiyorum size. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’ndeki, cumhuriyetin kuruluşunun 90. yıldönümü anısına gerçekleştirilen ‘Düşler, Gerçekler, İmgeler’ adlı sergiden.

Avni Arbaş’tan Abidin Dino’ya, Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan Nedim Günsür’e birçok sanatçımızın yapıtlarını içeren bu sergi, deneyimlediğimiz cumhuriyeti, bir retorik olarak değil, imgeler aracılığıyla farklı bir gerçeklik algısıyla sunuyor bizlere. Dolayısıyla doksan yıl gibi bir sürenin bir kalemde özetlenemeyeceğini de anlatıyor.

Çıkış noktası olarak ‘modern Türk imgesi’ni merkeze oturtan sergi, bir diğer yandan bunun davet ettiği koşullanmaları, bu koşullanmaların getirebileceği açmazları, izlenen devlet politikalarının çapaklarını, o çapaklardan hepimize yansıyanları renklerin içerisinden gözler önüne seriyor. Karşımızda sessizce duran bu tuvaller, ülkemizdeki modern resmin, dönemi yakalama kıvraklığının izlerini de taşıyor; bu süreçte düşülen yarıkları, bu yarıkların içerisinden yükselenleri sanatın diliyle karşımıza seriyor.

‘Bir Kent Mitologyası için Cumhuriyet’

Sergide beni en çok etkileyen bölüm ‘Bir Kent Mitologyası için Cumhuriyet İmgeleri’ başlıklı bölüm oldu. Mekân, insan ve olayların buluştuğu -ya da buluşamadığı bir kent imgesinde, bizlere bugünün ipuçlarını veren tabloları izlerken, zincirin en zayıf noktalarını hatırlamak da mümkün oldu. Yüksel Arslan’ın sermayenin uluslararası gücünü vurguladığı bir tablosuna bakarken, Nuri İyem’in aynı sermayenin baskıladığı yoksul, yoksun ve göç etmiş insanlarına göz gezdirmek, sadece bu iki ustaya ve yapıtlarına tanıklık etmek anlamında değil, süreci etki ve tepkileriyle izleyebilmek anlamında da kıymetliydi. Bir toplumun ‘kentleşme’ özlemini takip ediyordunuz, ancak aynı zamanda bunun farklı farklı savrulmalar anlamına geldiğini de görebiliyordunuz. Kent imgesi gerçek kent fikriyle buluştuğunda hiç de hayallerdeki gibi olmamıştı. Sermaye insanları yutmuştu. Onunla birlikte hayalleri de. Tıpkı modernizmle kurulması planlanan, öngörülen ilişki gibiydi bu. Gerçeğin zemini hayallerin zemini gibi vaatlerle dolu değildi. Üstelik geçmişle gerçek arasında bağ kurulamayışı şimdiki zamanı da heder ediyordu. Böylesi bir zeminsizlik ya da kaygan zemin ise insanın bilinçaltına da sızacaktı. Buradan yola çıkarak Burhan Uygur, Komet, Mehmet Güleryüz gibi sanatçılarımızın tablolarında söz konusu bireysel huzursuzluğun yansımalarını görmek mümkündü.

Diğer bir ilginç bölüm ise ‘Modernizm Eski Defterleri Karıştırıyor’du. Burada yine Yüksel Arslan’ın tabloları çıkıyordu karşımıza. Cihat Burak’ın, Adnan Çoker’in, Erol Akyavaş’ın desenleri de.

Farklı bir ‘okuma’ anlamında, toprak insanlarından kent insanlarına doğru gerçekleşen doksan yıllık bu öyküyü, cumhuriyeti hayli düşündüğümüz bu haftayı geride bırakırken kaçırmayın derim.

Sergi İstanbul Pera Müzesi’nde 10 Kasım’a kadar açık.