Değişenler

Son üç dört günde herşey üst üste geldi -beklendiği biçimde. Doğu cephesinde değişmeyenler listeme Amerikan askerlerinin Irak’ın Felluce kasabasında üçü çocuk dokuz kişiyi öldürmesi eklendi. Azap veren bir hüzün bir daha sardı içimi. Çaresizce unutacağım.

Sonra o telaş geldi. Sınav telaşı gibi koşuşturduğumuz oy atma paniği. Azap veren bir sıcaklık beynimizde. Aynı telaşı seçim meydanlarında görmemiştik oysa, hem sadece bu yıl da değil, on yıllardır yaşadığımız rehavete, o rehavete aldırmazlığımıza zıt bir telaş var herkeste. Oyunu attıktan sonra da görevini yerine getirmiş insanların yüzüne yayılan o mutluluk kerevetine bir denk atma rehaveti, huzur içinde uyuklama hakkı. Neden olmasın. Azap veren bir hüzün ve sıcaklık var içimde.

Parmağım mosmor, sandığın başından ayrılırken oy öncesi telaşına bürünmüş bir kadının önüne çıktım. İkimiz de bir sağ, bir sol yaptık ama bir türlü kurtulamadık birbirimizin hınzır akisinden. En sonunda kadın tutup itiverdi beni. İkişer-üçer çıktığını gördüm sandıkların saklandığı okulun merdivenlerinin basamaklarını. Beş çarşaf oy pusulasından sonra yenilecek bir öğle yemeği, gidilecek bir arkadaş toplantısı, edilecek bir telefon, bulutlanacak bir hava, ahmak ıslatanından yağacak bir yağmur, unutulacak haberler, hatırlanacak yenileri, yeni telaşlar, yeni rehavetler, ölenler, öldürülenler… Azap verdi içime kadının hayalleri, kendi hayallerimle birlikte.

Dediğim gibi herşey üst üste geldi. Ğada El Seman’ın 1963 yılında yazdığı “Beyrut’ta Deniz Yok”unu okuyuşum da cabası. “Limanı Olmayan Çingene” öyküsü şöyle başlar Seman’ın: “Yüzün, ey hikaye, yeniden ürküp kaçar, ondan misk kokular yükselir, yağmur yağdığında kokusu buharlaşır uzun sahillerin azap veren hüznü ve sıcaklığında…”

Azap veren hüzün ve sıcaklık mevsimi geliyor biz bu toprakların üzerine bel vermiş limansızlara, denizsizlere, sahilsizlere.

Haberiniz var mı?

Kısacası Doğu cephesinde değişen hiçbir şey yok.

Haberiniz var mıydı? O zaman sorun yok.

Yine de Felluce’de bu haberi edinme hakkı altısı yetişkin üçü çocuk dokuz kişiden çalındı. Pisi pisine. ABD deniz piyadeleri “Sünni üçgeni”nde bulunan bir kasaba olan Felluce’ye inmişti. Sonrası… sırrını bizden saklayan, ürküp kaçan, kaçtıkça rengi soluklaşan hep o aynı hikaye. Sonrası misk kokularıyla aklımızın başımızdan gittiği, unutmak denilen o güzel, tanımsız ülke.

Oylarımızı zarflara gizledik. Zamklara dillerimizi sürdük, genlerimizi bıraktık. Sandıklara kilitlendik, gelecekten nasiplenecek miyiz?

Azap veren bir hüzün, bir sıcaklık var içimde, yüzümü örten bir rehavet perdesiyle birlikte.