Dekolte ve ifade özgürlüğü

Karşınızdakine resmen karışıyorsunuz.

Peki bunu niye yapıyorsunuz?

Açıklıyorsunuz:

Efendim ifade özgürlüğü! İktidar partisinin genel başkan yardımcısı ve sözcüsünün ifade özgürlüğünü telaffuz etmesi heyecan verici olabilir. Olabilir olmasına da bu özgürlüğün ne olduğunu yeniden hatırladığımızda ifade ettiğinin tam olarak ifade özgürlüğü olmadığı da ortaya çıkar.

Neden mi? Bir düşünelim… Kuşkusuz herkesin fikirleri olması bu özgürlüğün konusu içerisine girer. Ama iş orada bitmez. İfade özgürlüğü bir dizi sorumluluğu da beraberinde getirir. En başta da başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı duymak gelmektedir ki toplum olarak kafamızın asıl karıştığı yerlerden birisi de burasıdır. Yani aklınıza eseni karşınızdakine söyler, hatta sayıp döker ve ortalık tarumar olduktan sonra ‘ee ne olmuş ben burada ifade özgürlüğümü kullanıyorum’ derseniz bunun adı ifade özgürlüğü olmaz; olsa olsa, yani en hafifinden karşınızdakine saygısızlık ve özgürlük alanına da müdahale etmiş olursunuz.

Karşınızdakinin hak ve özgürlüklerine müdahale etmek ise yine en temel sorunlarımızdan biridir. Bu hâl, işin ileri noktalarında şiddet ve şirretlikle de buluşabilir. Örnek: Karısını döven, polis şiddetine yaslanan, iktidara güvenip yazara, sanatçıya olmadık hakaretler savuran tavır tam da burada kendini gösterir. Teslim etmek gerekiyor ki karşımızdakini (ya da karşımızdakileri) bu türden baskılar altına almanın da ifade özgürlüğünün hiçbir noktasına temas etmediği açıktır.

Bunun örneklerini çokça görüyoruz ülkemizde. Her anlamda. Üstelik iş burada da bitmiyor.

Parti sözcüsü olmak

Bu ülkede ‘büyüklerim ne derse odur’ fikrine inanmaya, bağlanmaya yatkın kimselerin bağlanacağı bir konumdasınız üstelik. Hâl böyle olunca, sizin bile şaşacağınız hızda dedikleriniz, ima ettikleriniz işin gidişatını şıp diye değiştirebilir.

Gidişat değişince ne mi olur?

Bir kadının giydiği giysi için ‘Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı…’ cümlesinin karşılığı kimilerince ‘bu kadını uyarın’ şeklinde algılanabilir. Daha da vahimi, onu işten çıkarın noktasıdır ki ülkemiz bu zincirleme hâllerin, yanlış mesajların duruma ve zamana göre yorumlandığı, kısaca durumdan vazifelerin çıkarıldığı eşsizliklerin biricik ülkesidir. Yani insanlar, sırf bu cümle ya da buna benzer cinsiyetçi cümleler nedeniyle işlerini kaybedebilirler!

Bu yüzden bakanlarımızın ya da üst kademe bürokrat ve siyasetçilerimizin ‘ifade özgürlüğü’ konusunu hem anlam olarak hem de bulundukları makamın gerektirdikleri anlamında yeniden düşünmeleri elzemdir.

Açmak kapatmak

Gelelim işin kadınlık boyutuna. Burası esas konu aslında. Bu ülkedeki bütün kadınları ve erkekleri ilgilendiren bir konu bu. Daha çok da erk sahiplerini ilgilendiriyor. Kadınlar, iktidar sahiplerince açılıp kapatılacak canlılar değildir. Bunu iktidar sahipleri er ya da geç görmek durumundadırlar. Kadınların bedeni kendilerine aittir. Babalarına, abilerine, kocalarına, oğullarına ya da patriyarkal devlete ait değil.

Kimileri yoldan çıkmışlık olarak tanımlasa da bunun adı olsa olsa insan temel hak ve özgürlükleridir. Ve bir toplumu özgürleştirmenin en temel anahtarlarından biridir. Bunu fark edebilirsek, hiç kuşku yok ki ifade özgürlüğünün ne olduğunu anlama konusunda yaşadığımız kafa karışıklıklarından da zamanla, a-ğ-ı-r a-ğ-ı-r kurtuluruz.

– Yeri gelmişken hatırlatalım: İfade özgürlüğünde herkes fikir edinme özgürlüğüne sahiptir dedik ya bu da aslında sansürün her türlü yazılı kaynaktan kaldırılması, basının ve sanatın her anlamda özgür olması demektir. Siyasetçilerimiz madem ifade özgürlüğü konusunda bu kadar hassas, şu işe de bir el atsalar iyi olur!