Evet ama yetmez

Toplumdaki ayrımcılığın kalkması için en temel noktalardan biri Meclis’e giren kadın milletvekili sayısının artması. Kısacası ayrımcılığı, nefret suçlarını körükleyici öfkeli söylemleri azar azar da olsa bertaraf etmenin en somut yollarından biri bu.

Şiddetin bitmesi, azalması önemli. özellikle de Meclis’te. Bu yüzden kadın milletvekillerinin seçimlerinde nicelik kadar şiddet ve nefret dilinin ayrımında olmak anlamına gelecek nitelik de çok önemli. Zira Meclis’teki erkeksi söyleme biraz daha katkı sağlayacak hemcinslerimizden yorulduk. Birbirlerinin üzerine yumrukla uçan kolestrollü ve kravatlı Batmanlerden, kalp çevresi yağ bağlamış Zagorlardan, dahası belden aşağı vurma

tarzındaki ‘nitelikli’ erkek sözcüklerinin yarattığı şiddetten farklı bir üsluptan bahsediyorum. Bu Meclis içi yere paralel uçuşlar esnasında insana ve adalete dair olanın toz ve duman içinde kalmasına alışmış olsak da, yine de insan, ne bileyim, bazen derin bir soluk almak ve her şeye yeniden ‘ya sabır’ diyerek başlamak istiyor…

öfke, nefret, kin… Diyelim ki kadın milletvekilleri bu tavırları benimsemiyor ve mesafe koyuyor. Ama bu kez şiddetin başka bir boyutu devreye giriyor. O da sessiz kalmak, olan bitene dut yemiş bülbül gibi kibar kibar bakmak. Meclis’teki çoğu kadın milletvekili sessiz kalarak bu şiddetin meşruiyetine katkıda bulunmuşlardır -ne yazık ki. Bu, önümüzdeki dönemde de devam edecekse, açıkcası ayrımcılık yüklü, homofobik, erk egemen bir meclis söylemi Ankara’da oyalanma suretiyle bizleri ‘eylemeye’ (uyutmak demeye dilim varmıyor) devam edecekse, biz yine niye seçimlere giriyoruz ki?

Şöyle bir baktığımızda bu konuda CHP’nin genel tutumu, 1935 yılında Meclis’te çizilen tutumdan biraz daha ilerde. 1935 yılında Meclis’teki kadın sayısı 18’di. Bu da yüzde dörtlük bir orana denk düşüyordu. Yalan yok, bu oran bir daha Meclis’te sağlanamadı! Hep yüzde birlerde seyreden bir oranla bugünlere kadar geldik. Şimdi diyoruz ki CHP kadın milletvekili adayları bakımından yüzde onu buldu. Bu adayların seçilip Meclis’e girmeleri halinde söz konusu şiddeti nasıl bertaraf edeceklerini, özellikle kendi hemcinsleriyle ilgili konulara ayrımcılığa düşmeden seslerini yükselterek nasıl sahip çıkacaklarını göreceğiz.

AKP’ye baktığımız zaman, türbanlı kadınlara reva görülenin de ne olduğu ortada ne yazık ki. Türbanlı kadınlara üvey evlat gibi davranılması, bizzat AKP’li erkekler tarafından onaylandı. Tavırları, sesleri, üslupları ve seçimleriyle. Oysa türbanın gerçek temsiliyetini Meclis’e taşıyacak ve türbanın ülkeyi darboğaza sokan oluklarını rahatlatabilecek önde gelen partilerden biriydi AKP. Her dönemin seçim şarkılarından biri olan ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ meğer iki erkek ahbap çavuşun terennüm ettiği bir şarkıymış!

BDP’ye gelirsek. Geçtiğimiz günlerde Sabahat Tuncel’le ayaküstü konuşma imkanım oldu. ‘Meclisteki bürokratik işlemlerle’ uğraşmanın çok zamanlarını alacağını söyledi. Yaşam çok daha önemli, buna katılmamak mümkün değil. Ama temsiliyet de bir o kadar önemli. çünkü temsiliyet aynı oranda meşruiyeti, meşruiyet de toplumsal gerilimi, tıkanıklığı, gerginliği rahatlatmayı vadediyor. Herkes için.

Sözün kısası, gönül Meclis’te kadınları görmek istiyor. Türbanlı, Kürt, Türk, Alevi, çevreci kadınları. Ve dahasını, çok daha fazlasını. Sayıları erkeklerle eşitlenen kadınları. O kadınlardan yükselebilecek barış sesini. Toplumdaki nefret söyleminin bir an önce şifa bulması ve bir şiddet toplumundan saygı toplumuna erebilmek için. Buna erişince ne mi olacak? Belki o zaman çok daha yaşama ve hayale dair şeyler yazıyor olabileceğiz…