Gezi Parkı

Gezi Parkı olayları esnasında ‘Yazarlar Okullarda’ projesi için Eskişehir’deydim. Porsuk Çayı’na bakarken bir yandan da yaşananları ve ülkeye nasıl yayıldığını takip etmeye çalışıyordum.

Bunun sivil bir ‘hayır’ olduğunu anlamak için özel bir çaba gerekmiyor. Bu, kim ne derse desin, içlerinde Müslüman gençlerin de olduğu ‘çok farklı kesimlerden’ ateşlenmiş bir fişektir ve verdiği mesaj da bellidir. ‘O kadar kolay değil’ mesajıdır bu. Arkasından büyük hareketler gelir mi gelmez mi sorusu ise bence hareketin kendisi düşünüldüğünde önemsizdir. Şu açık ki insanların, kendilerine uygulanan feci şiddete karşı hemen hemen pasifist bir barış tavrıyla sergilediği bu ‘ses’ten doğru mesajı çıkaranlar kazanacaktır. Halkın oyunu sabit bir pusula gibi görme yanılgısından vazgeçmelidir kimileri. ‘Ben dedim oldu’ şeklindeki neo-liberalist ‘ılımlı İslam’ mantığının insanların sınırlarını zorladığını fark etmeli ve kendilerine çekidüzen vermelidirler.

Nereden çıktı?!

Ana akım medyanın kendisine düşeni fersah fersah yaptığı süreçte, ‘Bu isyan da nereden çıktı? Bu kesim olsa olsa bastırıldığı için yollara dökülmüş insanlar topluluğudur’ şeklindeki hükümet yanlısı demeçler bu gerçekleri gölgeleyemez. Bazen ‘güneşi gerçekten de balçıkla sıvayamazsınız.’

Diğer yandan bu direnişi büyük bir dönüşüm olarak görme aceleciliğine de kapılmamalı. Bu direniş gücüne gerçekten saygı duymalıyız ama işin devamını, kısacası demokratik ve çoğulluğa inanan bir Türkiye’nin ruh bulması hâlini daha geniş ve serinkanlı bir sürece taşımak durumundayız.

İnsanların ‘şiddetsiz’ protestosunun öneminin altını bir kez daha çizerek şu noktalara değinmek istiyorum:

– Kazanılan önemli ancak önceki deneyimler hatırlandığında Gezi’deki ağaçlar hâlâ kurtulmuş değil. Olaylar yatıştıktan sonra, başka nedenler ileri sürülerek usul usul o ağaçlar yerinden kaldırılabilir.

– Bu esnada Suriye ile olup bitenlerin gerçekten de bir ‘oldubittiye’ getirilmesi ihtimali çok güçlüdür.

– Yine bu esnada yüzlerce ağacın kesilmesine yol açacak 3. Boğaz Köprüsü’ne start verildi. Bizler köprünün adıyla oyalanırken ormanlık araziye rant ayarlı greyderlerin sokulması ihtimali çok yüksektir…

Önce şiddetsizlik!

Bu işin devamını gerçekten getirmek istiyorsak ilk etapta ülkece çatışma ihtimalini sıfırlamak tercih edilebilecek bir yol olabilir. Ama bunun için biber gazı stoklarımızı bitirmemiz ve polis dostlarımıza meslekleriyle ilgili formasyon derslerini zorunlu kılmamız gerekiyor.

Diyelim ki bu mümkün olmadı (ki olmuyor çünkü kolluk güçlerimiz ve onların üzerindeki yetkili güçler iktidar totaliterliğini çok seviyor) o zaman şiddetsizlik konusu yeniden düşünülmeli. Şiddetsizlik, derin bir zekâ, ufuk çizgisi engin bir hayal gücü ve direnmeyi gerçekten bilmek demek. Organize olabilmek, zamandan ve çıkarlardan ödün vermemek… İnanmak… Ve demokratik haklar ve özgürlükler anlamında çok kararlı olmak…

Gerçekten istenenler buysa, hedef her yönüyle tartılıp biçilmeli. Her şeyi kırıp dökerek, ezber sloganlara yaslanarak hareket etmek, karşı olduğunuz her neyse onu uzun vadede beslemekten öte pek de bir şeyi değiştiremiyor günümüzde. Sistem bunu deşifre etmiş durumda. Bu arada durumdan vazife çıkartanlara karşı da dikkatli olmak gerekiyor…

Gezi Parkı’ndaki ağaçlara vicdanlarıyla sahip çıkan bütün yürekli insanlara içtenlikle teşekkür ediyorum.