Güldür ama lütfen düşündürme!

Shakespeare cesareti, ‘korkaklar bin kere, cesurlar bir kere ölür’ diye tarif eder.

Bu sözü sevsem de 21. yüzyılda korkuyla cesaretin bu kadar net ayrıştırılabileceğine inanasım gelmiyor.

İşi ölüm kadar farklı bir sınıra götürmeden kendimce cesaretin ve korkaklığın ne olduğunu bir kez daha düşünmek istedim.

Dünyanın cesur insanları aklıma düştü ama bu da kesmedi.

‘Cesaret, korkmamıza rağmen alabildiğimiz riskler demektir’ diye geçirdim içimden.

Sevmeye korkarken sevebilmemiz, örneğin.

Yaşamaya korkarken yaşama sarılabilmemiz.

Bir şeylere isyan etmekten çekinirken hayır diyebilmemiz.

Ya da tam tersi, evet demeye çekinirken evet diyebilmemiz.

Kısacası, her cesaretin içinde tortulanmış ve onu fişekleyen bir korku olduğuna karar verdim. Yapmayı göze alabildiklerimizin içinde gezinen o korkuyu o zaman çok daha sevdim ve elbette insani buldum.

Gözü kara insan dendi mi kendini yeterince ölçüp biçmemiş bir insanın zihnimde canlanmasının nedeni buydu belki de.

Ödleksin demedik…

Şimdi gelelim bu satırları niye yazdığıma.

Biliyorsunuz bir oyuncumuz var. Kendisi önce Gezi’ye katıldı, sonra galiba emin olamadı ve bunu yaptığından ötürü Başbakan’dan özür diledi, sonra bundan da tam olarak emin olamamış olsa gerek ki bin dereden su getirerek sürekli olarak kendini aklamaya çalıştı, sonra bundan da tam olarak huzur bulamamış olsa gerek ki Gezi’ye katılmış başka sanatçılara laf etmeye ve özellikle bir meslektaşını karalamaya, karalarken onun aslında korkak biri olduğunu söylemeye başladı. Böylece kendisinin cesur, haklı ve sanatçı olduğunu ispatlamaya çalışıyordu galiba. Ama nafile…

Olup bitenleri izlemeye çalışan biri olarak tüm bu özetten çıkarabildiğim tek bir sonuç vardı: Oyuncumuz cesaret ettiği şeyden çok korkmuştu ve maalesef geri vitese takmıştı.

Olur, insanlık hâli.

Lafı fazla uzatmayacağım. Bu oyuncumuza söyleyebileceğim cümlem şudur: Kardeşim biz sana ödleksin demedik. En azından ben demiyorum. Sadece korkunu yenebilecek kadar cesur değilmişsin. Ki o da olabilir. Herkes cesur olacak diye bir kayıt da yok zaten.

Bunu kabul edip köşene çekilsen ve orada yeni işlerinin provalarına hazırlansan keşke. Bu ruh hâlinle barışsan ve bir zahmet Amerika’yı yeniden keşfeder bir tavırla etrafı gerip durmasan… Ne bileyim hiç değilse bu anlamdaki korkunla tanışıp ‘ya evet ben galiba korkak biriyim’ demeye ‘cesaret etsen’, böylesi bir gözü pekliğe yeltenebilsen.

Kısacası güldürürken düşündürmesen, düşündürmeden güldürsen.