Güllaç

Güllaçla haşır neşir olduğumuza göre ramazandı, kim bilir hangi ramazan. Güllacın katmanlı bir tatlı olduğundan bahsedip duruyorduk. Şeker, süt, fındık ya da ceviz, her şey kıvamında olmalıydı. Ne ilgisi vardı, tam olarak çıkaramıyorum şimdi, beyaz kağıt torbadan çekip aldığı yuvarlak nişasta kıtırını parçalamadan süt dolu kaba gömerken demişti galiba ‘kızım mutlaka bir mesleğin, gerçek bir altın bileziğin olsun…’

Burada sözü yarım kalmış olmalı. Hafif pelteleşmiş nişasta tabakası geniş cam tabağa yayılacak kıvama geldiğinden mi, kafasından tuhaf tuhaf başka şeyler geçtiğinden mi, zaten hep biraz tuhaftı, farklı konulara, boşluklara, zamansızlıklara atlamış olmalıyız onunla.

Yine bir ramazan günü, güllaç kokularının, pidelerin buhar ve renklerine karıştığı zamanlar yanı başımızdan ağır ağır geçip giderken bu eksik cümleyi hatırladım. Bu hatırlayışın nedeni basit bir tesadüfe dayanıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in çalışan kadınlar için verdiği kreş sözüne. Gaziantep’te Şehit Aileleri Derneği’ni ziyaret eden Şahin, çalışan kadının yanında yer alacakları bir çalışmanın içerisinde olduklarını söylemiş, devletin vereceği sosyal desteğe vurgu yapmış. Dünya örneklerinden yola çıkarak yapmış oldukları araştırmalarda yeni kreşlerle beraber yeni istihdam alanlarının da açılacağını vurgulamış. ‘Sosyal devlet olarak çalışan kadının yanındayız’ demiş. Demiş demesine de bu kreş sözünün verildiği zamanlara denk düşen bir sırada Habertürk Gazetesi’nde çok ilginç bir araştırma sonucu yer aldı. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmaları Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de çalışan kadın sayısında geçen yıla oranla yaklaşık 500 bin azalma var. Bu sonuca göre ev kadını sayısı bir yılda yaklaşık 500 bin artarak 12.2 milyona çıkmış.

Kısacası bu gidişle kreş açmaya falan gerek kalmayabilir! Ve kadınlar dünyanın en zor işi olan ev kadınlığını tercih etmeye devam edebilirler. Elbette birçok nedeni olabilir bu artışın. Öncelikle, kadınlar iş arıyor ve bulamıyor olabilirler. İşverenlerin kadınlara güveni azalmış olabilir. Kadınlar gerçekten çalışmak istemiyor olabilir, vb…

Ancak çok net bir gerçek var: Son yıllarda Şahin’in tabiriyle söyleyecek olursak ‘sosyal’ devletimiz kadınları cins cins muhazakâr politikalarla evlere yönlendiriyor, bunu hepimiz biliyoruz. Şahin’in iyi niyetli bir politikacı olduğunu bilsem de bunu yazmak durumundayım. Zira iş onun iyi niyetini aşmış durumda. Kürtaj rezaleti ortadayken, kendisinden ‘aman efendim bunlar muhafazakâr politikaların işleri değildir, zaten ileri demokrasi bunu gerektirir’ tarzında tuhaf açıklamalar yapan pişkin ‘erkek’ meslektaşlarına karşı net bir duruş sergilemesini beklemek çok mu gereksiz kaçardı?

Gereksiz kaçmazdı. Söz konusu edilen ileri bir demokrasi anlayışıysa hayır, kaçmazdı.

Ama sorun da burada zaten. Demokrasinin algılanış ve dayatılış biçiminde.

Tam da burada asıl sorularım şunlar: Bir kadına üç çocuk doğur diyen bir devlet yapısı kreşle bu işi çözebilir mi? Gücünü cinsiyetçi kutuplaşmalardan alan bu sistemin içersinden nitelikli, güvenceli işi olan altın bilezikli kaç kadın çıkabilir? Kadın istihdamı denilen o şey şimdiki erkek egemenliğinin yarattığı bu sert, tek yanlı, tek sesli fırtınadan korunabilir mi? Yoksa istenen ucuz kadın emeği midir? İstenen sadece bu mudur?

Dedim ya güllaçtan buralara geldim. Her şeyin katmanlı ve kıvamlı olması gerektiğinden. Bir de oradaki o eksik kalmış cümle var ya onun yüzünden. Onu tamamlamak benim işim olsun bu ramazanda. ‘Kadınlara yaşamlarına yön verebilme şansı verilmeli.’

Ve bunun için de erkekler, sermaye ve devlet iyi niyet ve açık görüşlülükle kadın emeğine hep birlikte sahip çıkmalı.

***

Bir yandan kadınlara kürtaj yasağı getir, bir diğer yandan sosyal devlet ayağıyla kreş şansı sun, bir gün onları tutuculuğun kuyusuna at, ertesi gün çalışanın yanındayız de. Bir tarafta ucuz emek peşinde at koştur, bir diğer tarafta… Oooo. Bu ne perhiz bu ne güllaç bulamacı.