Haddimiz

Yenikapı’dan Bandırma’ya giderken rastladım ona: Turgut Özal. Alternatifi olmayan bir süratle aktı gitti sularda. Bireysel özgürlük fikrini kendisiyle tanıyıp yapısal uyum politikalarının 80’den sonraki yirmi yılda hayatımıza kastettiği “Türkiye’den başka Türkiye yok” (çok çeşitli kavramsal açılardan da farklılığı tescilli bir ülke, yalan değil) fikrinin ödenecek bedel paketlerine dönüştürülmesini ona borçluyduk. Böylesi hayat stratejileriyle içimizdeki canlılığını koruyan Turgut Özal, bu kez bir feribottu.

Endamı, yolu tutuşundaki kıvraklığı, açık ekonomi-serbest piyasa fikrinin belediye destekli günlük yaşam deneyimleriyle karşılık bulduğu bir araçtı artık o. Öyle bir araç ki geçmişi geleceğe bağlayabilirdi: O bağlantıda  yola çıktığınız saat ile vardığınız an arasındaki zaman atlaması yoktu sadece; o köprü bağrında sermaye çevreleriyle bağlantılı askeri otoriter bir yönetimle oluşturulmuş ve böylesi bir temele dökülmüş kurumsal değişikliklerin şimdisini de içeriyordu.

Turgut Özal feribotundaki hızlı yolculuğuma tanıklık ederken sınıfsal yapıyı ortadan kaldıran, insanlara bireysel hak ve özgürlüklerin biricik erdem olduğu fikri verilirken aynı zamanda bireysel hak ve ifadenin kısıtlanmaya gidilmesi deneyimlerini de hatırladım. Had bildirmenin nasıl da belli sınıflara özgü bir ayrıcalık haline getirildiğini ve bunun gerçekleştirilirken yine aynı “bireysel özgürlük” motifiyle sağlandığını, korunduğunu, ürediğini, pekiştirildiğini…

Dün gibiydi her şey. Oysa bugünü yaşıyorduk artık. Bir kıyının bir diğer kıyıya çabucak bağlanması, bu edimde zaman faktörünün azalması, hissedilememesi gibi.

Gerçekten de alternatifsiz bir yolculuktu Turgut Özal’la yapılan yolculuk. Eşsizdi. O kadar ki bugün haddimizin ne olduğunu biliyoruz. Bize kötülük yapanların bile, bunu bizlerin iyiliği için yaptığını ifade edebilecek kadar. Hegemonya stratejisinin 1980’li yıllardan bugüne taşıdığı başarısıdır bu: Huzur ve güven ortamı. İşte bu yüzden haddimizi biliyoruz, bu yüzden emirlere amadeyiz.

Haddimizi bilmek geçmişteki boynumuzun borcu, ruhumuzun geleceğe tescillenmiş yolculuğudur.