14/08/2016
İki yıl öncesi. Sıcak sokaklarında gezinip durduğum Hakkari’de, daha önce hiç tanımadığım bir aile beni evine davet ediyor. Hayatımın en yabancı ve en içten ikindi çaylarını orada içiyorum. Konuştukça birbirinin içine giren onca öykü dökülüveriyor aramızdaki halının üstüne. Hakkari’nin o zamandaki öyküsü de tümden kırık ve yaralı. Zaman zaman gözlerimin buğulanmasına engel olamadığım biçare insan öykülerinde insanların kaderinin değişebileceğine dair umutları taşımak istiyorum içimde. O yaz sonu hâlâ yerden buharın yükseldiği bu görkemli diyarda renkli yerel elbiselerinde moru, kırmızıyı ve yeşili taşıyan güzelim kadınların yüzlerindeki erken ve derin çizgilerin nasıl silinebileceğini düşünmeye çalışıyorum. Bu pek de mümkün olmuyor. Sonra evin 6-7 yaşlarındaki yeğeniyle balkona çıkıp tetris oynuyoruz. Evin hemen karşısındaki Sümbül Dağı’nın tok gözleri eşliğinde taşlar birbirinin üzerine düşüyor, birbirinin içinde eriyor.
***
Onlarla, o günden bu yana iletişimim kopmadı. Bayramlaştık, seyranlaştık, dertleştik. Çok zor günlerden geçtiklerini, içlerinin kan ağladığını bildiğim halde, bana yazdıkları hep dost kelamıydı. Hep bir ‘nasılsın’, hep bir ‘Allah iyilik versin.’ Son durumda varılan yerde ise ben aradım onları. Yüksekova’nın il, Hakkari’nin ilçe olması gerçeğiyle burun buruna geldikleri bu süreçte ne yapıyorlar ne ediyorlar bilmek istedim.
Elbette çok üzgünler ve dertliler. Oluşturdukları inisiyatifle seslerini duyurmaya özen gösteriyorlar. Bir köprü olmak haddime değil belki ama ben bu insanların o ya da bu şekilde aldıkları yaraların artık bitmesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye’de gerçek bir buluşma olduğunda bunun sınır tanımayan bir buluşma olacağına dair inancım hâlâ devam ettiği için de bu köşede mesajlarını paylaşmayı bir dost borcu biliyorum:
‘1936’da il olan Hakkari’nin ve Yüksekova’nın o dönemdeki hükümetler tarafından bugünkü coğrafi konumu elbette bilinmekteydi. Ancak tarihi ve turistik bir kent olan, içine Sümerler, Âsuriler, Bâbilliler, Medler gibi büyük medeniyetleri sığdıran, fethedilmesinde büyük bedeller ödenen Hakkari ili bölgenin vazgeçilmez bir yerleşim birimi olması nedeniyle her zaman gündemde kalma özelliğini kazanmıştır.
1936’dan beri il olan Hakkari’nin Yüksekova ilçesine taşınma planlarının yapılması yörede yaşayan halk tarafından büyük bir üzüntüyle karşılanmaktadır. Hakkari halkının tamamı Yüksekova ilçesinin il olmasını istemekle beraber, Hakkâri’nin de il olarak devam etmesini arzu etmektedirler.
Büyük medeniyetlere ev sahipliğini yapan tarihi kent Hakkari’de, ilde yaşayan aşağı yukarı halkın tamamı hükümetin il ve ilçelerinde yürüttüğü kamu harcamalarıyla ayakta kalarak geçimlerini sağlamaktadırlar. Hakkari ilinin ilden düşmesi halinde büyük kamu harcamalarından vazgeçileceği, nüfusta büyük bir düşüş yaşanacağından Hakkari halkının tamamı büyük bir mağduriyet yaşayacaktır.
Geçmişte, birilerinin yanlış yönlendirilmesiyle devlet büyüklerimizin ilimize teşriflerinde verilen yanlış tepkiler sonucunda ilimize, halkımıza, kültür ve medeniyetimize yakışmayan büyük hatalar yapılmış veya yaptırılmış olabilir. Ancak halkımız erdemli duruşuyla, tasvip etmediği bu davranışları ve bu konuda yaşadığı üzüntüyü, o günlerden bu günlere her platformda her zaman aktarmıştır. Devlet büyüklerimize diyoruz ki lütfen değerlerimize, hayallerimize, umutlarımıza, geleceğimize dokunmayın.’
***
Varlık Dergisi bu sayısını Sevgi Soysal’a ayırmış. ‘Darbe’ günlerini ‘Türkiyem’ ve ‘Dombra’ şarkılarıyla geride bırakırken Sevgi Soysal ve yazdıkları mutlaka hatırlanmalı. Her türlü militer ve ona benzer şiddetin insanda yarattığı yaralar ve elbette insanın ona karşı geliştirebileceği yaşama direnci…
Ben iki hafta yokum. Kendinize iyi bakın.