Hayallerindeki şehri yarat

Bu ‘Facebook’taki bir oyun. Sadece adını çalıp, devamında farklı şeyler söyleyecek değilim. Van’a düşen ilk kardan sonra, içi titreyen çocuklara böylesi bir oyun fantezisinden başka sunabilecek çok da bir şey yok çıkınımda. Ama ‘hayallerimde bir şehir yaratmak’ mümkün olsaydı bunu gerçekleştirir ve bu kış daha fazla yaralar açmadan Van’a sunardım. Hayal bu ya, ‘ülkemiz çok büyüdü’ diyen devlet büyüklerinden de sadece böylesi bir oyunun gerçek parçaları olmalarını isterdim. Zira büyüklük risk anlarında kendini gösteren bir eylem ve erdemdir. Hani insanın içinden şöyle laflar geçiyor: ‘Büyükseniz, İsrail’e, Suriye’ye laf edeceğinize, şimdi tam da sırası işte, Van’a sahiden gidin ve zaman geçirmeden, insanlar telef olmadan ev yapın, bir kenti yeniden inşa edin, yani asli ödevinizi gerçekleştirin, halk için var olduğunuzu gösterin insanlara.’

çadır ziyaret etmek, onların acılarını paylaşmak kıymetli ama büyük olduğunuzu iddia ediyorsanız büyüklüğün ne olduğunu eyleme koymak durumundasınız. Onların çadırına girip ‘sakın ha bu kenti terk etmeyin’ diye havada uçuşan ve incecik bir çadır bezinden sızıp dışardaki kara karışan sözler sarf etmek yerine o insanları orada tutabilmenin ön koşullarını yaratmak büyüklüğün esası olsa gerek. Bunu ülke çapında gerçekleştirebileceğiniz bir dayanışma ruhuyla hızla çözebilirsiniz -isterseniz.

Evet, ‘Hayallerindeki Şehri Yarat’ da birçoğu gibi kitle tüketim aracı haline getirilmiş bir oyundur nihayetinde. Bu oyunda da bencilce ‘kendi şehrini yaratıp kendi borazanını öttürmek’ hayali esas olabilir. Bu arada hemen her şeyin araçsallaştırılması ve kâr hanesinden değerlendirilmesi de çok önemli elbette (Bu yüzden Van hiç de iyi bir örnek oluşturmayabilir şu ara yatırımcılar ve özellikle son yılların gözde TOKİsi için). Kısacası, insanca bir dünyanın yaratılması amacına ne ölçüde kaynaklık edeceği tartışılabilir bu oyunun.

Tamam. ‘Hayallerindeki Şehri Yarat’ bir oyun. Ama her şey bir oyunla başlar! Oyunun gerçek prensibini anlamışsanız onun insanı gerçekten özgürleştiren bir eylem olduğunu da kavramışsınız demektir. Kısacası, insanca bir yeryüzünün elde edilmesi için gereken koşulların sağlanmasının provasını. Dayanışma, yardımlaşma ve bunun verdiği tutkuyla mücadele etme. (Bunun nasıl gerçekleşemediğini görmek için bakınız Hırvat maçındaki tutsak tribün hallerimize; gerçekten Hırvatistan’a mı yenildik yoksa öfkemize mi?)

Bu aşamada birçoğu için ev yapmak büyük bir hayal gibi gözükebilir (bence değil, zira deprem vergileri buhar olmamış olsaydı bu işi hayata geçirmek çok kolay olurdu!). Yine de gerçeklere dönüp belediye ve valilik ortak çalışsın, ihtiyaç malzemelerinde sorun çıkmasın, halk mağdur kalmasın, yeter ki deprem politik bir arenaya dönüştürülmesin demekle yetinelim şimdilik.

***

Size bugün bir kitap önermek istiyorum. Metin Atamer’in ‘Rüzgarın Hikayesi’. Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkmış olan bu kitap rüzgar enerjisi alanında Türkiye’nin en önemli isimlerinden biri olan Atamer’in rüzgar tirbünleri gerçeğini ülkemizde kabul ettirme mücadelesini anlatıyor. Bir hayalden bir gerçeğe doğru atılan adımları, bu adımlara yönelik oyunbozan engellemeleri, yaratılan suni zorlukları okuduğunuz zaman aklınız karışıyor. Atamer uzun yıllar boyunca verdiği mücadele sonucunda ülkede rüzgar enerjisinin bir mucize olmadığını, asıl mucizenin ‘bu ülkedeki bürokrasiyi, dar kafalılığı ve at gözlüklüleri geçmek olduğunu’ içtenlikle paylaşıyor bizlerle. Kitap bittikten sonra baskı kültürünün ne olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Bu baskının etkili kılınmasındaki en güçlü yolun hayallere ket vurulması olduğunu.