Haydarpaşa’dan düşünceye bakmak

Haydarpaşa Kitap Fuarı’nda 10 Haziran Cumartesi günü, gün batımında, Türkiye Yazarlar Sendikası’nın çağrısıyla toplandık. Haydarpaşa Vapur İskelesi’nin Kadıköy’e bakan cephesinde, tutuklu gazeteci-yazarlar ile açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için ‘karanlığa doğru’ mumlar yaktık.

Haydarpaşa’nın görkemiyle (ve yakın gelecekteki bilinmeziyle) birlikte yinelenense benzer cümlelerin ruhumuzdaki benzer ağırlıkları oldu.
Gerçekten de durum alarm veriyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünün zor bir sınavdan geçtiği bugünlerde yapılması gerekenlerin başında ise bunu kamuoyuna net bir biçimde aktarmak ve durumun vahameti konusunda hangi görüşten olurlarsa olsunlar, vicdan sahibi insanları net bir biçimde bilgilendirmek geliyor.
Dahası, bugün hiçbir şey olmamış gibi yaşayan, yaşananları yok sayan sayısız insanın, gerçekte farkına varması gereken çok önemli bir gerçek var: Düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa ‘aslında hiçbirimiz yokuz’. Düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa kişisel özgürlüklerimiz de yok. Bu yoksa ilerleme de yok…
Sadece Türkiye Yazarlar Sendikası’(nın değil, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin de bu konuda dikkat çektiği bir husus var. Son ortaya koydukları raporda (Yayınlama Özgürlüğü Raporu, Haziran 2016-Haziran 2017) aktarılanlardan bir bölümünü paylaşmak istiyorum:
Rapora göre 20 Nisan 2017 tarihine kadar hapisteki yazar ve yayıncıların sayısı 34.
Bugüne kadar kapatılan yayınevi sayısı ise 30. Binlerce yayıncı işsiz durumda. Kitap toplatmalar konusunda ülke olarak dünyada sayılı bir yere sahibiz. Öte yandan rapora göre sosyal medya paylaşımlarından 1656 kişi tutuklu durumda; twitter konusundaki yasaklar anlamında da dünya standardını zorluyoruz. Facebook’ta da durum farklı değil. Wikipedia zaten malum.
Rapor, ülkemizin asırlara yayılan makus kaderini bir kez daha hatırlatan, ancak hiçbir biçimde Türkiye’ye yakışmayan sonuçlarla, yaşadıklarımızı çok berrak bir biçimde gözler önüne seriyor. Açık ve net… Yaşananların ve yaşanacakların boyutu ise hemen herkes için farklı olabilir ama değişmeyen bir gerçek var: Hepimiz aynı gemideyiz! Bu yüzden yakın geçmişteki bir olayı da anmak isterim (Bu da raporda yer alıyor): Hatırlayacaksınız, İzmir’de çiftçilik yapan bir çiftin evleri basıldı. Evde bulunan kitap ve dergiler gerekçe gösterilerek ve ‘kaçma şüphesi var’ denilerek çift tutuklandı. Çiftlerden birinin okuma yazma bilmiyor oluşu da durumu değiştirmedi. Köyde yaşayan ve geçimlerini tarımdan sağlayan aile hakkındaki soruşturma 17 yaşındaki kızlarının attığı tweetin ihbar edilmesi ile başlamıştı. Çiftin itirazlar sonucunda serbest bırakılması mümkün oldu ama gelin görün ki soruşturma sürüyor. Böylelikle okuma yazma bilmeyen insanlar için bile kitaptan ötürü tutuklanmak mümkün hale gelebiliyor ülkemizde…. Aynı gemide olmak işte tam da böyle bir şey.
Peki buradan vardığımız yer neresi?
Basın, düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki ‘o yer’ elbette… Haydarpaşa’dan ufka bakıp yutkunduğumuz o yer…