Hiç değilse tek bir gün!

Yılın ilk yazısını bu kadar zorlanarak yazacağımı tahmin etmemiştim.

1 Ocak’a gözlerimizi, Reina’da yaşananlarla açtık. Bu kaçıncı katliam!
Yeni yıla umutla girmek isteyen insanlara böylesi bir sonu reva görenler ayrı bir yazı konusu. Hiç kuşku yok ki gerçek’in önümüzdeki ‘yalın hali’nde sadece onlar yok. Ellerindeki kalaşnikoflarla, hayatlarının kendilerince o en ‘değerli’ anında, yok ederek, var olduklarını sanma gafletine düşenler… Koşulların onlara biçtiği yokluklarıyla dünyayı yok etme hesabı görenler, canlı bombalarla insanların içine dalanlar; bu karmaşık gibi görünen ‘gerçek’in olsa olsa zerresi olabilirler.
Büyük tablonun söylediğini görmek içinse ilk etapta hafıza özürlü olmaktan kurtulmak gerekiyor. Çok değil, iki-üç sene öncesine gitmek. Her kafadan ayrı bir sesin çıktığı bol erkekli resmi ve inkar hafızalı ‘zamane’ oturumlarından bir anlığına vazgeçip, sadece hatırlamak…
***
Gelelim bugünkü yazımın konusuna. Kadınların barış mücadelesine.
Güneş Daşlı, Nisan Alıcı ve Ulrike Flader imzalı bir kitap ulaştı elime. DEMOS, Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Araştırma Derneği’ne ait olan kitap ‘Kadınların Barış Mücadelesindeki Dünya Deneyimleri’ni anlatıyor. Bu mücadelelerin yakın tarihimizdeki adreslerini mercek altına alan kitap, Sırbistan, Kosova, Sri Lanka ve Suriye örneklerinde odaklanmış. Hafıza ve adalet konusunda bu ülkelerdeki kadınların yürüttükleri kampanyalar, hafıza özürlü toplumların, adalet yoksunu mekanizmalarının işler hale gelebilmesi için önemli eşikler oluşturmuş, hâlâ da oluşturmaya devam ediyor. Yine de çok farklı bir yelpazede karşımıza çıkıyor bu mücadeleler. Sırbistan ve Kosova örneklerinde etnik temelli çatışmalara, Sri Lanka örneğinde ulusal kurtuluş hareketleriyle bir devletin silahlı güçleri arasında geçen çatışmalara ve Suriye örneğiyle farklı pek çok örgütün çatıştığı bir savaşa yer verilmekte.
Tüm bu çatışma ortamları içinde kadınların kendilerine açtıkları yoldan devam etme biçimleri, dünya adına hem bir umudun hem de dönüşümün işaretini taşıyor. Sırbistan’daki anti-militarist ve anti-milliyetçi mücadeleyi sokağa taşıyan Siyahlı Kadınlar, ‘hafıza aktivizmi’ni hayata geçirmeyi başarıyor; öte yandan ‘İnsancıl Hukuk Merkezi’ barış mücadelesinin hukuki boyutunda diretiyor. Kosova’da ise çatışmaya bağlı cinsel şiddete maruz kalan kadınların travmalarının iyileştirilmesi öne çıkıyor.
Yazarların Medica Kosova’yla yaptıkları mülakat son derece önemli ipuçlarına sahip. Sri Lanka’da kayıp annelerin örgütlenmesi, savaş sonrası yoksulluk ve toprak sorunu deneyimleri çok tanıdık. Suriye’de ise temel konu göç. Bu konuda ise Türkiye’de faaliyet gösteren KADAV’ın çalışmalarına yer verilmiş.
Özet: Mücadelenin dünya çapında, çok boyutlu ve neredeyse her alana yayılmış seyri, kadınların barış deneyimlerinde çok katmanlı bir yolu göze almaları gerçeğinin altını çiziyor. Özellikle de inkar politikalarına karşı… Küçük örnekler, büyük ipuçlarını içinde barındırıyor. Ah vah içinse zamanımız yok artık…