İçimize düşen olimpiyat ateşi

Olimpiyat başarılarımız ‘haydi kızlar’ dedirtiyor bizlere… ‘Haydi kızlar gururumuz olun!’ Onların rüzgârı yakalaması bana başka bir rüzgârı, Süreyya Ayhan ve onun hepimize anlattığı (ve bizim bir şekilde sümen altı ettiğimiz) başka bir öyküyü hatırlatıyor. Sanırım birçoğumuz Aslı çakır Alptekin ve Gamze Bulut’u biraz da bu öykünün anımsattıklarıyla seyrediyor ve Süreyya’nın yaşadığı talihsizliklerin bu atletlerin başına gelmemesini diliyor.

Süreyya’nın talihsizliği, neredeyse bir ilk oluşuydu. Büyük bir atletin yapması gerekeni, sadece işine yoğunlaşmasını sağlayamamak ise benzer bir tecrübesizliğin bir ülkeye mal olacak haliydi. Türkiye’nin atletizmle kuracağı profesyonel bağa mal olabilecek bir falso. özellikle kız çocuklarını fişeklemekten alıkoyacak bir densizlik. Türkiye, hiç kuşku yok ki atletizmle gerçekten profesyonel bir anlamda tanışmış bir ülke olsaydı Süreyya’ya yaşatılan kahır hiçbir sekilde yaşatılmayabilir ve birini ya da bir şeyleri çok sevmekle hiç sevmemek arasında gidip gelen duygularımızın da manasızlığını deşifre edebilirdi.

Elbette bu umulmadık zaferin ardından hatalar olacaktı. Ki oldu. Ancak bu hataların bir ülkenin tuhaf yargılarına takılması gerekmiyordu. Atletizmi namusla değerlendiren bir zihniyetle nereye kadar gidebilirsiniz, onu da gördük. Bir Allahın kulu da çıkıp ‘ne ilgisi var?’ diye sormadı bu büyük atletin özel yaşamına bu kadar müdahale edilmesine. Hata hatayı körüklemiş olmalı ki diğer nahoş durumlar ortaya çıktı. Ancak böyle bir atleti sahalardan tümüyle men etmek gerçekten vicdansızlıktı. Ne yazık ki bu da oldu… Bir sporcunun özel yaşamını diline dolamaktan büyük keyif alan medyamız, Türkiye’nin o güne kadar gelmiş geçmiş en büyük kadın atletini bu sekilde çiğnemekten nedense tuhaf bir keyif aldı ve bugün olimpiyatta elde edilen tablonun beş ya da on katı başarılara imza atacak bir geleceğin mundar olmasına çanak tuttu. Bugün koşan ve madalya alan kızların hayatında Süreyya Ayhan adı, eminim çok etkilidir. (Doğrusu benim hayatımda da. Benim için efsane bir kadındır Süreyya Ayhan.)

Gelelim bugüne. Birçok örnekte olduğu gibi atletizmde de Türkiye’nin spor profesyonelliğine yavaş yavaş ısınmasında fayda vardır. Yazılan çizilenlere bakıyorum. Korkarım yine aynı rota üzerinde giden bir gemideyiz. Aslı çakır Alptekin’in medeni hali, eşiyle olan ilişkisi vb. Bu hususların hiçbirini ama hiçbirini bir erkek sporcunun başarıları arkasından tartışmadığımızın farkında mısınız? Hangi erkek sporcunun arkasından özel yaşamını, medeni halini, bu halin onun spor yaşamına nasıl yansıdığını tartıştık bugüne kadar? Tartıştıysak da ‘ah çapkınlar’ diye tartıştık en fazla… Diyeceksiniz ki genel kanı erkeğin önde gittiği kadının ise bu gidişi desteklediğidir zaten, bu kez tersi olmuş bak! Tam da bu genel kanı yüzünden bu gelenekselleşmiş yanı, kemikleşmiş dokuyu temcit pilavı gibi öne çıkarmamamız gerekiyor.

Gelelim her başarılı erkeğin ardında bir kadın vardır geyiğine. Kendisine öyle öğretildigi için bu türden bir esas duruş almaya çalışan kadınlar vardır, bunu seven kadınlar vardır. Bu tamamen söyleyeni, dinleyeni, inananı bağlar. Ancak ben her başarılı kadının ardında kendisi olabilmiş bir kadın vardır demeyi önemseyenlerdenim. Başarıyı destekleyen unsurlar, koşullar, şans, tesadüfler elbette önemlidir ama asıl sırrın ne ve nerede olduğunu atlamamalıyız. Kızlarımıza da öncelikle öğreteceğimiz budur zaten. Belki oğullarımıza da. Belki değerli medyamıza da. (Sonuncusu hiç öğrenmeye niyetli değil, o ayrı konu!)