İnsan fetüsü

Başbakan İstanbul’daki Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nın uygulanmasına ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı’nın kapanış oturumunda yaptığı konuşmayla bir kez daha ilgi odağı oldu. Sezaryen doğuma karşı olduğunu ve kürtajın cinayet olduğunu, çocukları çok sevdiğini, her aileden üç çocuk istediğini, çünkü genç ve dinamik bir nüfusa ihtiyaç olduğunu belirtti. Kürtajı bir cinayet olarak gördüğünü, buna kimsenin müsaade etme hakkı olmayacağını dile getirdi. ‘Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz. Hiçbir farkı yok. Buna karşı çok daha duyarlı olmaya mecburuz. Buna karşı el birliği içinde olmak zorundayız’ dedi.

Peki.

Burada derin bir nefes almak gerekiyor. Sezaryene karşı olursunuz, kürtajı eleştirirsiniz, çocukları seversiniz ama bunu bir devlet politikası olarak yansıtmaya, dayatmaya kalkarsanız işin rengi değişir. Ne bileyim insanın aklına başka şeyleri sokarsınız. Kadının doğurganlığına vurgu yapan, kadını damızlık yerine koyan totaliter rejimleri hatırlatıverirsiniz karşınızdakine. Kadının işlevini sadece anneliğe ve annelikteki abartılmış kutsallığa indirgemek bu tür rejimlerin en önemli ‘silahı’ olmuştur, bunu düşündürürsünüz insanlara. Dahasını da elbette. İnsanı birey yerine koymayan, onun düşünemeyeceğini ve kendi hayatına yön veremeyeceğini savlayan hantal bir devlet anlayışını çağrıştırırsınız. Yatak odalarına ve o odalardaki kadınların bedenlerine sahip çıkmaya yeltenen o köhnemiş tavrı. Bu tavır, insanlık tarihinin çok yakından bildiği itici bir tavırdır. Onu çağrıştırıverirsiniz insanlara. Yineleyelim: Sezaryene ya da kürtaja karşı olabilirsiniz ancak bunu bir yaptırım, tepeden inme bir siyasi manevra olarak sunmak bambaşka, evet bambaşka mesajlar verebilir karşınızdakine. Veriyor da. Aman dikkat!

Neden mi? çünkü bedenimiz devletin değil bizimdir de o yüzden. Biz kadınların! Bunu hatırlatmak boynumuzun borcudur.

Ama haksızlık etmeyelim. Başbakan’ın söylediklerine katıldığım bir husus var: ‘Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz. Hiçbir farkı yok’ diyor ya. O cümle gerçekten çok önemli.

İnsana cezaevine tıkılmış, işkence gören gençleri, gözaltında kaybedilenleri, savaş naralarına eşlik eden operasyonlarda hayatını hiçe saydığımız evlatları, dahası Uludere’deki 34 insanı, dahasını ve dahasını düşündüren bir cümle bu. İçişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamalara bir cevap niteliğinde olduğu bile söylenebilir. ‘İnsan karnındaki fetüse gösterdiğiniz bu hassasiyeti keşke yaşayanlara da gösterebilseniz!’diye iç geçirdiğimiz bu cümleyi hiç ama hiç unutmamalı. Her seferinde hatırlamalı ve hatırlatmalı -ihtiyacı olanlara. Herkesin yaşama hakkı kutsaldır, ona dil uzatılmamalıdır gerçeğini.

Başbakan’dan ana karnındaki fetüse sahip çıkarken bütün yaşayanlara da aynı duyarlılıkla sahip çıkmasını dilemek de bu yazının esası olsun.