İroni!

Türk mileti adına.

Eski emniyet müdürü ‘Bu sözcüklerle başlayan bir cümlenin nasıl devam ettiği ya da edeceği önemli değildir’ diyor ve aşık olduğunun, bir ömür adadığının bu sözcükler olduğunu söylüyor.

Oysa böyle başlayan bir cümleyi zihnin akıl almaz girdapları çok farklı algılayabilir. Bu biraz Rudyard Kipling’in ‘Eğer’ şiirini okumaya benzer. Bilir misiniz o şiiri, herkesin dilindeydi bir zamanlar. Sözlerinin bir bölümünü sizlerle paylaşayım:

‘Eğer bütün etrafındakiler panik içine düştüğü

Ve bunun sebebini senden bildikleri zaman

Sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen

Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir

Ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen…’

En son paraya para demeyen, duruşuyla popüler kültürün hemen her yolunu mübah sayma eğilimli bir şovmen romantik ışıklar altında, televizyonda okudu bu şiiri. Belki sonra okuyanlar da vardı ama benim için şiirin güçlü sözleri bu manevrayla birlikte bir reklam arası anındaymışçasına eriyip gidiverdi zihnimde.

O zamanki aklımla şiirin bu biçimde ekranda temsil edilişi resmen bir ironiydi. Ne diyordu şiir:

‘Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan

Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen

Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır

Ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen.’

Televizyon ekranının karşısında tutulup kalmıştım. İnanabileceğim bütün eğerler başka bir koordinattan sesleniyordu bana ve şaşkınlık içersindeydim. İşin aslı Kipling’in oğluna yazdığı bir şiiri bir kadın olarak ‘eğerleştirmem’ ve insan olmanın şartlarını sorgulamam da olsa olsa başka bir ironi olabilirdi. Ama ben şiirin sahilinden apar topar ayrılmıştım bir kere ve bunu sorgulamaya da o ara pek zamanım olmayacaktı.

Zamanla şaşkınlığım geçti ve o şovmene bir şeyler borçlu olduğumu hisssettim: Aksi takdirde ‘herkesin kendi için bir Eğer şiiri mevcuttur’ demek mümkün olmayacaktı.

Eski emniyet müdürünün sözleri nedense bana o şiiri, daha doğrusu o şiirin zihnimdeki macerasını hatırlattı. Kısacası herkesin kendine ait bir ‘Eğer’ şiiri olduğunu. Dolayısıyla ‘Türk milleti adına’ diye başlayan bir cümlenin en pasifist, en barışçıl noktalara da götürülebileceğini, en savaşçı, en karanlık yerlere de çekilebileceğini. üstelik bu cümleyi bu noktalara çekiştirirken hemen herkesin kendini bir namus ve ahlak abidesi olarak rahatlıkla tanımlayabileceğini. Vicdan denilenin de kendine ait başka bir söylemi olabileceğini.

Peki bu kaygan zeminin sırrı nerede saklı? Kısaca herkesin her şeyi en doğrusundan yaptığını savlaması?

Sanırım yaşadığımız çağın bir ironi çağı olmasında yatıyor bu ucu açık denklem.

Türk milleti adına…

Peki ya siz bu cümleyi nasıl tamamlardınız?