İskele parklarında

Beşiktaş’tan Kadıköy’e gidecek vapuru bekliyoruz. Güneşin hışmından korunmak isteyeceğimiz saatlerdeyiz. Havanın dediği de bu: Tatildeymişçesine rahatlayın bakalım!

Ama Beşiktaş’taki Kadıköy İskelesi gergin. Oysa bir zamanlar buranın hemen kıyısında çayhaneler vardı. İnsanlar kâh yanaşıp kâh kıyıdan uzaklaşan gemilerin dalgalarıyla bazen ıslanır ‘hay’ diye dertlenir, bazen aynı suların bayat ve kirloş yosun kokusuyla yatışırdı. Hatta bu hâl, içerilere doğru uzayıp gidebilecek bir parkın hayalini de çağrıştırıverirdi kimisine. Bankların, bank müdavimlerinin, simitçisinin, su satanının, ayakkabı boyacısının ve çeşit çeşit insanların olduğu bir yerin hayalini -yaşarken monotonluğundan ötürü bezdiren, umut ettiğin zamansa güzelleşen hayalini çağrıştırıverirdi.

Resmi gerçek kol geziyor

Ama orada böylesi biteviye hayale bile izin yok şu aralar. Daha çok polis otobüsleri, bezgin, yorgun, zaman zaman da kızgın kızgın bakan polislerin gölgeleriyle çizilmiş ve hemen her yere sızan resmi bir gerçek var.

Oysa hemen hiçbirimiz, o saatteki o suni resmiyete yakışmıyoruz.

Yine de bir kısmımız vapurun yanaşacağı bölümden inecek yolcuların bulunduğu yere kayıyor usul usul. Henüz vapur gelmemiş, ne gelen var ne giden. Üstelik orası hem gölge hem biraz daha serin. Dahası deniz kıyısı!

Ben de oraya kayıyorum. Ve bir yandan da karşı kıyıyı seyrediyorum.

O sırada o sesi duyuyorum. ‘Burayı boşaltın lütfen!’

İskele görev şuuru!

Bizlerden boşaltmamızı istedikleri yer o gölge, denizli, ışıklı yer.

Kıllık olsun diye değil, gerçekten merak ettiğim için soruyorum:

‘Neden?’

‘Burada durmak yasak’ diyor iskele görevlisi.

‘Ama burası gölge’ diyorum. ‘Gösterdiğiniz yer dolmuş durumda. Biraz anlayış!’

‘Bize verilen emirler böyle’ diyor iskele görevlisi, söylediği cümleden rahatsız olmuşçasına.

‘Ama sizin de bir mantığınız var değil mi?’ diye soruyorum.

Bir şey diyemiyor. Yufka yürekli biri besbelli. Bunun üzerine iskelenin içindeki görevliler bölümünde bir kıpırdanma oluyor. Bir önceki iskele görevlisine göre ‘çok’ daha iskele görevlisi olan bir genç adam bitiyor bizim yufka yüreklinin yanında.

Sert bir edayla ‘Burayı boşaltıyorsunuz!’ diyerek bize haddimizi bildiriyor ve arkamızdan iskelenin demir parmaklıklarını, gereksiz bir sertlikle küttt diye kapatıyor.

Boyumuzun ölçüsünü aldık mı oluyor bu şimdi? İskele görev şuuruna göre öyle.

Oradaki resmi dilin tercümesi de bu galiba.

Benimse o sıra aklımdan Füruzan’ın ‘İskele Parklarında’ isimli öyküsü geçmekte. Fonda bir iskele parkı, insanı insana anlattığı o güzelim öyküsü, Füruzan’ın.