18/02/2018
İzmir Konak Belediyesi’nde müthiş çalışkan bir ekip var. Bu yılki 16. Öykü Günleri’ni de, sayelerinde, büyük bir coşkuyla kutladık! Abartmıyorum. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi, panel ve gösterilerin sunulduğu geniş salonuyla doldu taştı; salonun yan tarafına iliştirilmiş beyaz sandalyelerle izleyenlerin izdihamına tanıklık etti. Bizlere de bu coşku eşliğinde dinlemek, konuşmak düştü.
‘Edebiyatta Yersizlik, Yurtsuzluk’ ana temasıyla hayata geçen buluşmanın bu yılki onur konuğu ise değerli yazarımız Cemil Kavukçu idi. Kavukçu’nun öykücülüğümüzdeki sarsılmaz yeri üzerine konuştuk. Onun kendi öykücülüğünü anlamlandıran konuşmasını izledik. Yazmanın nasıl da çetrefil bir yolculuk olduğunu, ancak ‘yazmasaydım delirirdim’ noktasındaki halini bir de ondan dinledik.
Bu yazgı, ne tuhaftır, bir önceki panelde –‘Oğuz Atay’ın Issızlığı’ adlı panelde- de dile getirildi. Yazarın ve yazmanın yalnızlığı, kalemin bir yazara oynayabileceği oyunlar ve tüm o oyunlara rağmen yazarın kaleminden vazgeçemeyişi, vazgeçememesi… Zaman zaman o kalemin yazarın çağının önüne geçip, onun bile tam olarak kendi gündelik yaşamında dile getiremeyeceği dünyaları nasıl kağıda aktardığına dair ipuçlarıydı bunlar. Yazının nasıl bir içselleştirme olduğuna dair parçalı bulutlu kanıtlar. Bunun varacağı kıyı da çoğunlukla belliydi: İlk başta edebiyat çevreleri ya da en beteri okur tarafından anlaşılamamak! Yazarın biçareliği ise o kadere tutsak olmuştu bir kez. Yazmak, yazmak, hep yazmaktı o kader ve içindeki o sesi, ne olursa olsun susturamayacağını anlamaktı. Cemil Kavukçu bir dönem, anlaşılmadığını düşünerek susmuştu. Oğuz Atay’ın suskunluğu ise ‘ben buradayım ey okur sen neredesin’ sitemiyle dile gelmişti. Ya sonrası? Bir tür yersiz yurtsuzluktu aslında bu. Sonuç? İkisi de devam etti. İkisi de edebiyatımızın göz nurlarından oldular ve olmaya devam edecekler. İşte size sanatın sonsuzluğu!
Bu yılki 2018 Öykü Günü Bildirisi’ni (Dünya Öykü Günü 14 Şubat!) dilimizin sırlarını bize anlatmaktan yılmayan sevgili Feyza Hepçilingirler sundu. Hocamız, öykünün hemen her sanat alanında olduğunu ifade ederken edebiyatın yaşam için ‘olmazsa olmaz’ boyutunu da bizlere bir kez daha hatırlattı. Feyza Hanım’ın Türkiye’nin yakın tarihinde ‘sakıncalı’ addedilen bir öğretmen, kısacası işin ‘özünü’ bilen bir yazar olarak bizlere umut veren bir konuşma yapması ise çok anlamlıydı.
O umudu aldık, umudumuza kattık Feyza Hanım. Bu ülkede hepimize yer olduğunu bir kez daha düşünerek. Öykünün, sanatın gücüne bir kez daha inanarak. Darısı nice buluşmalara!
16. İzmir Öykü Günleri’nde emeği geçen, başta Ahmet Büke, Hülya Soyşekerci, Kerem Işık, Bekir Yurdakul ve Yıldız İlhan olmak üzere bütün dostlarımıza şükranla! Lütfen vazgeçmeyin, vazgeçmeyelim…