Jaguarlar da ağlar

Salman Rushdie’nin bir kitabı vardır: Jaguar Gülüşü. Yazar 1980’lerde üç hafta için gittiği Nikaragua’yı anlatır orada. Hayli öznel ve derine inmeyen bir perspektifle yazıldığı yönünde eleştiriler olsa da sonuçta değişik bir kitaptır. Kurgu bir metin olmamasına karşın kitaptaki en ilginç yan yazarın kendi üslubundan sızanlarla gerçeğin arasına yerleşen köprüdür. Kısaca hayaletler ve hakikat arasındaki köprüdür o. İkisi de aynı noktadan görülebilir yeri geldiğinde; ikisi de birbirinden çok uzaklara düşebilir, kısaca okur olarak hepsini zihninizde denkleştirip denkleştirmemek hemen her şey gibi sizin bakış açınıza, yaşamdaki duruşunuza bağlıdır.

Son günlerde gündemimizde olan, milyonlar eden Jaguar’ı, edebiyatçılığımdan borç aldığım bir imgeyle ortalıkta dolaştırıyorum. Gündemdeki haliyle bir araba, biliyorsunuz. Ama ben onu bildiğimiz benekli Jaguar haliyle Kayseri’den alıyorum ve Ankara Beypazarı’na kadar getiriyorum. Jaguar Jaguar olmaktan çıkmış, uysallaşmış, evcil bir şey olmuş. Ne desem yapıyor. Daha sonra götürmeyi planladığım yerler var ama şimdilik Beypazarı yetiyor da artıyor bile.

Neden mi Beypazarı?

İki gün önce Vatan Gazetesi’nde bir haber vardı. Beypazarı’nda 20 TL yevmiyeyle havuç toplayan işçileri taşıyan bir minibüsün yaptığı kazayla ilgiliydi. Virajı alamayınca karşı istikametten gelen bir TIR’ın altına girmişti minibüs. Sonuç bu ülkenin en büyük terörü olan trafiğe kurban verilen insanlardı. Daha hazin olanı bu insanların kısacık hayat hikayeleriyle ilgili olan o yalın gerçekti. Bunlar Mardin’den göç eden ailelerin üyeleriydi ve çoğunun yaşı yaşamı sahiden görmeye yetecek bir fırsata erişmemişti. Bu gencecik insanlardan ikisi 1999 yılında Mardin’deki kan davasından kaçarak Ankara’ya gelen bir ailenin iki kızıydı. Diğeri, 13 yaşında ailesine destek olmak için okulunu bırakan Menduh’tu. Onun için tarlada havuç toplamaya gitmek ailesinin zor hayatına bir nebze de olsa katkı sağlamak demekti. Daha beter olanı minibüsün taburelerle koltuklara takviye yaptığı ortaya çıktı, çıktı çıkmasına da gidenler gitmişti bir kez. Bütün bu insanlıkdışı serüven günde sadece 20 lira içindi. Günde üç ton havuç topluyorlardı. çamurdan, kardan ve kaderden çekip alıyorlardı 20 lirayı.

Jaguara el ediyorum. Yoksulluk ve yoksunluk diyorum bu ülkenin kaderi mi olmak zorunda?

Ondaki başka bir mahzunluk. Buğulanmış gözleriyle Beypazar’ndaki can pazarında çaresizce dolaşıyor. Ah şu duygusal iri benekli kedi! Sanki sadece yoksunluk ve yoksulluk değil bu eşitsizliğe neden olan, bir Y daha var diyor. BİR Y DAHA VAR.

üçüncü Y’nin yolsuzluk olduğunu anlamak için Jaguar olmaya gerek olmadığını o da ben de biliyoruz.