Kaderimiz, yolda olmaktır

Bu sözler Stefan Zweig’a ait.

Tuhaf dergisi, yayın hayatımıza yetkin kalemlerle katılmış olan yeni bir dergi ve Eylül sayısında da Zweig’a yer vermişler. Onun bu sözlerini de oradan alıntıladım zaten. 

Bu cümle bana farklı çağrışımlarda bulundu. En çok da yolda olmanın ne anlama gelebileceğini düşündürdü. Bu sözcükler, yola çıktığımız ya da varacağımız yerleri değil de yolculuğun kendine özgü kokusunu hatırlattı. Geçmiş zaman ya da gelecek zamanı değil de şimdiki zamanın ‘hikayesini’. Şimdiki zamanda yazılabilecek, değiştirilebilecek olanı. Belki de bu yüzden kaderlerimizin şimdiki zamandaki etkisini düşündüm. Hemen her şeyi kabul etmeye yazgılı bir toplumun, esasen, tam da şimdiki zamanda üzerindeki ölü toprağından arınıp kendi kaderini yaratabileceğini hayal ettim. Elbette insanların da. Öyle ya insanlar değişmeyi kabul etmezse çoğulluktan beslenen bir adımdan söz etmek mümkün olabilir mi-ydi? Biraz daha Zweig’a başvurmak gerekirse şöyle: ‘Kutsal olan bir şey varsa o da nereye vardığını bilmediğimiz fakat inatla izlediğimiz yoldur, tıpkı karanlık ve tehlikeler arasında bizi neyin beklediğini bilmediğimiz şu andaki yürüyüşümüz gibi’.
***
Geçtiğimiz akşam güzel bir tesadüfle, gazetemizin yetkin köşe yazarlarından biri olan Ali Ağaoğlu ile sohbet etme fırsatını yakaladım. Benim ekonomi konusundaki tuhaf tuhaf sorularıma sabırla katlandı ve  hemen hepimizin bu darboğazdan geçerken öncelikle neyi esas alması gerektiğini söyledi. ‘ilk etapta insanın kendisinin sağlam olması gerekiyor’ dedi. Sağlam olmak derken de işaret ettiği ideolojik ve karmaşık koşullar falan değildi. Örneğin iyi bir uyku düzeninden bahsediyordu. Spor yapabilmekten, dengeli beslenebilmekten, sigara içmemekten… ‘Gençlere yol gösterebilmemiz için ilk etapta kendimizin iyi ve sağlıklı olması gerekiyor’ derkenki samimiyetini pek sevdim ve dayanamayıp sordum: ‘Uçakta, basınç düştüğü zaman ilk önce oksijen maskesini kendimizin takması gibi mi?’ Gülerek cevapladı: ‘Aynen öyle’.
Sonrasında bir sürü kitap adı verdi bana. Ben hemen okumaya başladığım kitabın adını sizle paylaşayım:
Koç Üniversitesi Yayınları’ndan Peter Frase’in kaleminden çıkma ‘Dört Gelecek: Kapitalizmden Sonra Hayat’. Jacobin dergisi editörü ve CUNY Graduate Center Sosyoloji bölümünde doktora adayı olan Frase’in bu çalışmasını Akın Emre dilimize kazandırmış.  Kitap neyi mi anlatıyor? Küresel iklim krizinden sosyal medya beğenilerinin yarattığı kısır döngüye, gittikçe askerileşen polis güçlerinden insan emeğini hiçe sayan otomasyona vb. tümüyle bizim hallerimizi. Şu bizim çaresiz hallerimizi. Ya da çaresiz gibi görünen hallerimizi. Ve mücadele yöntemlerimizi… ‘Yeryüzünün kaynaklarını bütün insanların adil bir şekilde paylaşmasının sağlandığı bir tür sosyalizm mi, bir avuç zenginin daha da zenginleşip büyük insan kitlelerinin daha da yoksullaştığı bir barbarlık düzeni mi’ diye soruyor kitap. Tam da burada, yine kitaptaki bir bölümde yer alan  Friedrich Nietzsche’nin bir sözüyle kapatalım dükkânı, yani bugünlük:
 ‘Canavarlarla savaşırken kendin de bir canavara dönüşmemeye dikkat et.’