Kadın Erkek eşitsizliği

Salı günü İstanbul’da ilginç bir toplantı yapıldı ve Dünya Bankası tarafından yayınlanan yeni bir rapor (Dünya Kalkınma Raporu 2012: Cinsiyet Eşitliği ve Kalkınma) kamuoyuna sunuldu. Bu arada içinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Avrupa ve Orta Asya’nın birçok ‘gelişmekte’ olan ülkesindeki fırsatların hayata nasıl geçirilebileceği de bir başka raporla tartışıldı. Sonuç olarak her iki rapor da ‘cinsiyet eşitsizliği’nin ortadan kaldırılmasının bu fırsatların hayata geçirilmesinde temel anahtar olduğunu söylüyor.

Dünya Kalkınma Raporu 2012 dört alanının altını çiziyor:

1- Kızların ve kadınların yüksek orandaki ölüm rakamları

2- Kadınlar ile erkekler arasındaki kazanç ve üretkenlik farklarının giderilmesi

3- Kadınlara daha fazla söz hakkı tanınması (eğitim bunda başat rol oynayabilir)

4- Buna bağlı olarak cinsiyet eşitsizliğinin nesiller arasında devam etmesinin sınırlanması.

‘Avrupa ve Orta Asya’da Erkekler ve Kadınlar için Fırsat Eşitliği’ raporunda ise temel vurgu yine eğitim, özellikle orta ve yüksek eğitim üzerinde yoğunlaşıyor. Kadınların işgücüne katılımının kolaylaştırılması için iyi çocuk bakım hizmetleri, daha makul doğum izni politikaları ve emeklilik yaşındaki cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi gibi önerilerin altı çiziliyor.

Sabahki oturumun hemen ardından yapılan Şirin Payzın’ın moderatörlüğündeki panelde, bu anlamda özellikle eğitime ve zihniyetin değişmesine yapılan vurgu önemliydi. FİBA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü özyeğin bu konuda durum tespiti yapmak yerine çözümün önemli olduğunun altını çizdi. Ağrı, Muş, Siirt gibi illerde 25 kız yurdu açılmasına öncülük ettiklerini ve 2005 yılından bugüne kadar bölgede kız öğrencilerin okuma oranının gözle görülür biçimde arttığını söyledi. Kasaba ve köylerde lise olmadığı için büyük illere gidemeyen kız çocuklarına bu türden yapılacak girişimlerin kız çocuklarının hayatını kurtarabilecek atılımlar olduğunu belirtti. TESEV, KA-DER ve KAGİDER gibi derneklerin kurucu üyesi olan aynı zamanda TüSİAD’a bağlı ‘Kadın Erkek Eşitliği çalışma Grubu’nun başkanı olan Nur Ger ise salonu işaret ederek ‘Eşitsizlik varlığını söylüyor. Şu an salondaki ağırlık kadınlarda. Kadın konuları kadınlarla konuşuluyor. Ekonomiyi konuşuyor olsaydık burada erkekler olacaktı. Erkekleri bu konuya çekmek gerekiyor’ dedi. Ger’in söyledikleri çok önemliydi. çünkü cinsiyet eşitsizliği, teslim etmek gerekiyor ki tek bir cinsi ilgilendirecek bir husus değil!

Doç Dr. İpek İlkkaracan ise kadın hak ihlallerinin ekonomik olarak değil insan hakları çerçevesinde saptanması gerektiğini vurguladı. Kadınların yaşam hakkı ihlallerinin söz konusu olduğunun toplum tarafından anlaşılması gerektiğini söyledi. Kadına eğitim hakkı vermenin de yeterli olmayacağını, ona eğitim hakkını verip çalışma yaşamının dışında tutmanın gerçek bir çelişki olduğuna değindi.

Toplantı emsallerinden daha farklıydı. Sanırım insanın ön plana çekilmesi ve yoksulluğun uzak durulması gereken bir illet değil, hep birlikte onarılabilecek toplumsal bir yara olduğunun altının çizilmesiydi, farkı yaratan. Kaldı ki zengin ülkelerde bile toplumsal cinsiyet eşitsizliği günümüzde hâlâ devam etmekte. Bu da eviçi ve toplumda sahip olunabilecek söz hakkındaki ötekileştirmelere, bu türden bir ayrımcılığın yaratabileceği savrulmalara, yoksun bırakılmalara neden oluyor. Söz olmadığı zaman yaşamsal eylem gerçekleşemiyor ve kadınların hareket alanları kısıtlanıyor. Bu sadece kadınlara değil bütün bir topluma sirayet eden bir kısıtlılık. Bunu unutmamak gerekiyor. Hemen belirtelim, söz hakkı demek evdeki televizyon kanalında kanal seçme hakkı ve özgürlüğü değil (konuşmacılardan biri böyle söyledi). Elbette zaman zaman bu da olabilir ama gerçek bir söz hakkından bahsedeceksek , özgürlüğün kişiye özel, kendi hayatını seçmeye dair bir sorumluluk olduğunu hatırlamak durumundayız. Kendi hayatını seçmek ve bu iradeyle hayata yön verebilmek olduğunu.

***

Hep ekonomiden bahsettim. Konuyu biraz değiştireyim: Size bir kitap önereceğim. Haydar Ergülen’in KırmızıKedi yayınlarından çıkan Aşk Şiirleri Antolojisi. Ergülen Bahçe Bağışlar adlı şiirinde diyor ki ‘Sevmek, yatıştırıcıdır. Bahçeyi sev, içini barıştır .’