Kadından aileye…

Kadının şiddete maruz kalmaması için hazırlanan yasa taslağı hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor.

En belirgin dönüşüm, kadının değil ailenin korunması üzerinde odaklaşıyor. Bu odaklanma ise şiddetin yarattığı arbedeyi farklı göstermek için bire bir! Kısaca söylemek gerekirse 4320 sayılı Kanun’un eski halini arar durumdayız…

Yasa taslağının 8 Mart’ta hayata geçmesi planlanıyor. Planlanıyor planlanmasına da, içerikteki saptırmalar bir yana, daha birçok şeyin beyhude olduğunu, bu yasanın değiştirilen adında görmeniz bile mümkün! Daha önceden “kadın”ın ilk başta zikredildiği yasa taslağında (Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Yasa Tasarısı), şimdi başta “aile” (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesine Dair Kanun Tasarısı) var!

Aman canım ne önemi var ki diyebilirsiniz!

Ne yazık ki çok önemi var!

Hemen hepimizin bildiği gibi bu yasa aileyi korumak için oluşturulmadı.

Aileyi korumanın nesi var ki diyebilirsiniz.

Doğrudur, kimilerine göre aile çok önemlidir, kimilerine göre daha az önemlidir, kısaca tartışılabilir. Ancak bu yasayla değil. Hayır bu yasa bunun için değildi! Kadına uygulanan en büyük şiddetin aile içinde görüldüğünden yola çıkacak olursak, bu yasanın “erkeklerden” yana çıkartılan bir yasa olduğunu bile söyleyebiliriz rahatlıkla.

Peki erkeklerin korunmaya hakkı yok mu?

Elbette var. Ama bu yasa çerçevesi içinde değil.

çünkü bu yasa bu toplumda kadını korumak adına çıkartılması planlanan bir yasa-ydı. Onu erkeğin şiddetinden, dolayısıyla aile baskısından, mümkün olduğunca en donanımlı bir biçimde korumak adına oluşturulmuş bir tasarı-ydı.

En azından ben ve benim gibi çok kişi öyle olmasını umuyordu. Bu nedenle baştan sona Bakanlığın bu girişimini destekledim ve yapılanları çok önemsedim. Ancak görebildiğim kadarıyla Bakanlık erkek egemen yapıya ve yapının manipülasyona dayalı diline yenilmiş durumda! Eşitlik fikri bu yasada kadının “insanca yaşaması”na vize verir bir amaç taşımak durumundaydı. Nihai hedef buydu ve bu yasa o noktaya varılması için kadından yana aileden yana değil- olması gereken koşulları barındıran bir yasa şeklinde kafalarımızda belirmişti.

Sayısız kadın örgütünün, bu işe ömür vermiş aktivistleri, akademisyenleri ve hukukçularıyla Bakanlığa destek sağladığı bu yasa tasarısının bugün bambaşka bir noktada olduğunu görüyoruz. Bakanlık arka plandaki bu emeği görmezden gelmiştir. Kadın örgütlerinin, mağdur kadınların deneyimlerinden yola çıkarak katkı sağladıkları düşünceleri yok sayılmıştır. Sonuç: Tasarının bu haliyle, üstelik 8 Mart’ta çıkartılmasını içler acısı buluyorum.

Tasarının içeriğindeki oynamaları hukuk dilinden size anlatmaya çalışmayacağım. Ama bir edebiyatçı dilinden söylemek gerekirse:

“Kadınları dört duvar arasında çaresizliğe bir kez daha mahkum etmek yerine bu işe hiç bulaşmamak en iyisiydi.”

“Dostlar alışverişte görsün” mantığıyla bu ülkede ölen kadınları kurtarmak mümkün değil. Kimse kimseyi kandırmasın.