Kadının Adı Yok

‘Annelerin görevi çocuklarını en iyi biçimde yetiştirmek. Babalar para kazanır, eve getirirler.’

‘Memeleri yok diye mi bunları yaparlar?’
‘Yok canım. Onların görevi çalışıp para kazanmak.’
‘Siz niye para kazanıp çalışmıyorsunuz? Memeniz var diye mi? Süt veriyorsunuz diye mi?’
‘Olur mu kızım. Biz istesek çalışırız ama vakit yok ki; o zaman sizi kim büyütecek?’
***
Bu hafta Duygu Asena’yı anma haftamız. Kütüphanemden buldum çıkardım ‘Kadının Adı Yok’u tekrar okumaya başladım. Yukarıdaki satırlar oradan. Kitap 1987 yılında piyasaya çıktığında 40 baskı yaptı, 1988 yılında ise Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, kitabı küçüklere zararlı ilan ederek poşette satılmasına karar verdi. Asena’nın direnci kitabı akladı ve kitap sadece Türkiye’de değil, Yunanistan ve Hollanda’da da defalarca basıldı. Asena, hemen her kadının yaşayabileceği deneyimleri son derece net ve cesur bir dille anlatmış; tabu haline gelmiş hemen her şeyi deşifre etmişti. Bu da kimilerini çok kızdırmıştı çok!
Asena bununla da kalmadı. Yine 80’li yıllarda kadın hareketinin en önemli savunucularıyla birlikte Kadınca’yı çıkardı. Bu dergi kısa bir süre sonra ‘fenomen’ oldu. Asena o dönemde sadece büyük kentlerden değil, Türkiye’nin hemen her tarafından ve hemen her sınıf kadından aldıkları mektuplardan bahsederdi. Ve hemen her seferinde şunu hatırlatmış olmanın kadınlarda yarattığı farkındalığa değinirdi: ‘Kendi gücünüzü bilin!’
Kadınlar 80’li yıllarda bu gücün itkisiyle hayatlarını değiştirmek, o hayatları kendilerinin kılmak istiyorlardı. Kendi hayatına sahip çıkan kadınların olduğu bir toplumsa, ilk etapta eşitliğin yerleştiği bir toplum demekti. ‘Kadının kendi farkındalığınıartırması’nın hem kadınlar için hem de toplumun hemen her zerresi için gerçek bir nimet olduğu ortadaydı.
Popüler kültürü dönüştürmek için kullanabilmek
Popüler kültürün dönüştürücü bir yanı olduğunu en iyi tespit edenlerden biriydi Kadınca ekibi. Genelgeçer iktidarı pekiştirmenin en önemli araçlarından biri de olabilirdi popüler kültür, o araçları kullanarak iktidara kafa tutmanın bir yolu da. İlki en kolayıydı elbette. Zaten var olan düzene eklemlenmek ve bu savruluş aracılığıyla para kazanmak… Bakınız bugün tanık olduklarımız. Diğeri ise zor olanıydı, risk almaktı. Duygu Asena ve ekibi, ilk etapta Kadınca’da sonrasında Kim’de bunu başarmıştır.
Benim kuşağım, bizler bu rüzgârla büyüdük. Şimdilerde hakim olan ‘yeni Türkiye’ modeline, özellikle kadının düşürülmek istendiği duruma, gözlerimizi fal taşı gibi açarak bakmamızın nedeni biraz da bu. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum ama, özellikle o evlilik programlarında kadının düşürüldüğü roller, çok düşündürücü, çok.
Bu tür programlar kadını ve onun hayata karşı farkındalığını, tam da toplumun dümen suyundan giderek resmen yok ediyor. Ve bunu hep birlikte, el ele, şarkılar, türküler söyleyerek, baklavalar, pastalar yiyerek yapıyorlar. Yeni Türkiye imajına sağladıkları katkı inanılmaz. Ne yazık ki o saatlerde çok seyredilen televizyon kanallarında sadece bu tür programlar var… Ve bu tür programları ağırlıklı olarak yine ev kadınları seyrediyor.
***
Bu hafta Duygu Asena’yı, doğum günü olan, 19 Nisan’da Kadir Has Üniversitesi’ndeki bir günlük programda anıyoruz. ‘Gücümüzü bize hatırlatan bu cesur kadına minnetle’ diyerek.