Kaporta Kardeşliği

İshak Usta’ya rica ettim: ‘Gerisini bırak dağınık kalsın!’

İnancı yüksek bir adam olan İshak Usta, ‘Tamam’ dedi, ‘Nazardan korur hem!’
Vakum- kaporta hengamesinde uzayıp giden şifreli konuşmamıza heveslenen çırak LasVegas tişörtüyle içerden koptu geldi. ‘Bu yamukların her birine 50 lira alıyorlar abla, yalanım varsa ne olayım’ dedi.
İshak Usta’yla bakışıp gülüştük. Keyfimiz iyiydi.
İshak Usta’nın hemen her yağmurda taşan dükkânı Kara Çam Kasırgası’ndan sonra dükkânlıktan çıkmıştı. Sonra kaderiyle yaptığı sulh antlaşması gereği, her zamanki gibi sakin sakin temizlemişti dükkânı İshak Usta. Üzerine bir de çay demlemiş, yorgunluk atmıştı.
‘Neden Kara Çam diye soracak olursanız’ diye bir lakırdı etmeye gerek bile duymadım. Son 48 saattir cam ve kaporta görmekten yorgun düşmüş gözleriyle ne İshak Usta’da ne de LasVegaslı oğlanda böylesi bir merak vardı. Kafalarını meşgul eden, sürekli olarak dükkânın önüne yığılan dört tekerlekliler, şu yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş ahali ve onların can yongası olduklarını iddia ettikleri arabalarıydı. İshak Usta hemen her seferinde onlara şöyle sesleniyordu: ‘Canınıza bir şey olmadı ya!’
Oysa hemen herkes evhamlı bir şekilde biran önce eskiye, orijinale, sanki hiçbir şey olmamışa dönmek istiyordu. Sanki tüm bu büyük felaketler hiç yaşanmamış gibi olabilecek bir zamanı yakalamak isteğiydi bu. Unutmak, yok saymak, hiç düşünmemek, hiç olmamış gibi davranmak… Bu da, bir oto tamircide pürüzsüz kaportalar, cilalar, kara orijinal camlar demek anlamına geliyordu besbelli.
O sırada, bir toz bulutu hasıl oldu. Beyaz bir araba yalpalayarak sinirli sinirli az ilerimize park etti. İçinden arabanın sinirini taşıyan bir adam indi. ‘Ooo, merhaba bilmem kim bey’ dedi İshak Usta. Ustanın merhabasını öylesine geçiştirdi bilmem kim bey. Deminden beri uğraştığımız kaportaya yan gözle baktı baktı ve ikimizi süzerek ters ters ‘olmamış bu!’ dedi. Haydi buyur buradan yak!
‘İshak Usta onları nazar için bıraktı’ dedim ama adamın beni dinlediği falan yoktu. Gül gibi arabası ona kalsa makineli tüfek yağmuruna tutulmuştu ve o çok ama çok şanssızdı.
İshak Usta ‘Beterin beteri vardır bilmem kim bey’ dedi.
Ben ‘Üzülmeyin’ dedim, ‘Doğa bize çok önemli bir mesaj vermek istiyor’ demek istesem de bir işe yaramayacağını fark edip sustum.
LasVegaslı oğlansa hiçbir şey demedi.
Zaten müşkülpesent bilmem kim beyin bizi dinlediği falan da yoktu. Sürekli olarak ne kadar bahtsız olduğunu söyleyip duruyordu.
Ben arabaya bindim, LasVegaslı oğlan içeriye kaçtı, İshak Usta ‘yolun açık olsun’ dedi ilerlere bakarak.
O sırada önümüzden bitmek tükenmek bilmeyen belediye arabaları geçti. İçlerinde ölü çamlar.
Kozalakları yaşamı bilmeyecek olan ölü ölü çamlar.