Kar her şeyi örter mi?

“Kar mı kâr mı?” diye soruyorum.

“Elbette kâr” diyor. “Bundan böyle bana kâr diyeceksin.”

“Nasıl olur?” diyorum “Kırk yıllık karsın sen yahu! Olduğun gibi güzelsin.”

“Her şey değişiyor” diyor. “Bundan böyle benim üzerime bir şapka koyacak ve önümde saygıyla duracaksın. Ben kar falan değil kârım artık. Kâr-zarar-kâr-zarar gibi. Unutma sadece bu gerçek var.”

Dışarıda yağan kara bakıyorum. “Söylemezsem ne olur?” diye soruyorum dalgacı bir biçimde.

çok ciddi: “Sen kaybedersin!” diyor.“Bu sınavdan geçmeni istiyorum, değişmeni, anlamanı, bunca zaman yanlış yaptığını itiraf etmeni istiyorum senden.”

“Yapamam.” diyorum. “Kırk yıllık karsın sen, kâra falan dönüşemezsin.”

“Beyaza boyanmakla silinir her şey merak etme!” diyor. “Tıpkı akşamın çöktüğü zamanlardaki gibi. Detaylar yiter, tezatlar yuvarlanırken.”

“Nasıl?” diye hayretle soruyorum. “çocukluğum, gençliğim, bildiklerim, onlar ne olacak?”

“Bak!” diyor. “Seyret. Anlayacaksın.”

***

Kâr yağıyor! Şu ara, yaşananları, fütursuzca söylenmiş olanları farklı bir biçimde örterken, kendinden başka hiçbir şeyi umursamadan. Zamanın akışını durdurur, bütün zamanlara meydan okur bir biçimde. Selametle dercesine bütün olup bitenlere. İşgüzar bir tavırla yağarken tenzilat yapılmış bütün değerlere, kıymete bindirilmiş yavanlıklara bambaşka bir anlam yüklüyor, onlara olduklarından farklı gibi çehre sağlıyor. En rezil en mukaddese, en biçare en güçlüye dönüşüyor. Neoliberalizme kâr yağıyor.

Kâr yağıyor kâr! Bir yanda eşitlik gibi çizilen tabloların derin ninnilerin eşliğinde kulaklarımıza fısıldadığı o nakaratı duyuyorum: ‘Her şey güzel! Her şey çok güzel!!!’. Bir diğer yanda söz konusu eşitliğin ve güzelliğin sürekli olarak alınıp satılacak bir ilişkiler ağına dönüştürülmesi, arka planda kazanç hanelerinin her anlamda insanın önüne geçip durmasını seçiyorum-apaçık. ‘Bunun neresi güzel ve insani?’ diye sorduğunuzda (hâlâ bu soruyu sormaya takatiniz ya da inancınız kalmışsa) karşınızda bülbül gibi şakıyan o demagoji ağını harekete geçiriyor kâr.

Kâr taneleri hızlanıyor. örtüyor detayları. örttükçe farklı manzaraları ortaya çıkarıyor. Güzel, pürüzsüz, “her şey orada ve değil” manzaralarını. Yoksulluk varsa da gözükmüyor. Zalimlik varsa da gözükmüyor. Eşitsizlik, adaletsizlik varsa da var! Gözükse de yokmuş gibi davranılıyor. Varsa yoksa gerçek bir uyum. Beyazın masumiyeti, kutsallığı, ruhaniliği.

Kâr taneleri savrulup duruyor. Bir toplumun genel olarak bir cezaevi ruhuna taşınmasını anlatıyorlar hırsla. Sonra yavaşlıyorlar. Bu ruha sürekli sıva çekilmesiyle muazzam bir göz yanılgısı yaratılmasının resmini çizmeye başlıyorlar. Yeniden hızlanıyorlar sonra. Normlar üzerinden inşa edilen bir yaşamın peşindeler şimdi. Bu cezaevi normlarına uyduğunuz müddetçe bir sorunun çıkmayacağının sürekli olarak size anımsatıldığı o ruhla yağıyorlar, hoyratça! öyle ki bunlara uymadığınız zaman tanımların ne olduğunu da belli ediyorlar.

Kâr özensizce yağıyor: Siz polis katilisiniz!

Kâr şartsızca dökülüyor gri kubbenin hayali camlarından: Siz cinsel tacizcisiniz.

Kâr kayıtsız şartsız savuruyor kendini oradan oraya: Siz en büyük cezaları hak eden ve cezasını çekmeye mahkum olan kişisiniz, kişilersiniz.

üstelik bu da yetmiyor hızına: Bu ithamlara karşılık ‘bu suçları’ itiraf etmek durumundasınız da.

Savruluyor taneler. Yıldızlar geçidi eşliğinde sarf edilen, insana George Orwell’in 1984’ünü anımsatan cümlelerle örülmüş bu yeni dünyanın, yani Neoliberalizmin tumturaklı ışıltısında mazbut dersler çıkarmamızı istiyorlar olup bitenlerden. Duygularımızı kontrol altına almamızı. üstelik bunu sükunetle yapmamızı, şikayet ve huzursuzluk yaratmadan ‘her şeyin çok güzel ama çok güzel olduğu’ o ummana kendimizi bırakmamızı söylüyorlar!

Kâra inanmak.

“Unutmalısın” diyor kâr. “Her şeyi mümkün olabildiğince unutmalısın. Yaşama devam etmenin koşulu bu. Mümkünse kendini de. Mümkünse bildiklerini de.”

***

Sevgili okurlar, istanbul’a kar çok güzel yağdı. Bence o sonsuza kadar KAR olarak kalacak