Karadeniz ırkçılığa geçit verme

Bir yanım Trabzonlu benim. Bu yüzden bu başlık daha da anlamlı kılıyor duygularımı. Ancak duygularımı bir yana koyup mantığımı devreye soktuğumda, başta Karadeniz bölgesi olmak üzere ülkemizdeki birçok bölgede ırkçı eğilimin en temel sorunlarımızın başında geldiğini de teslim etmek zorunda kalıyorum.

Irkçıyız ve ırkçılığa kılıf bulmaya bile gerek duymuyoruz artık. Derin analizlere gerek yok; bunu kimi köşe yazılarından, sokaklarda, sağda solda kulağımıza çalınan laflardan, sosyal medyadaki bazı savruk cümlelerden çıkarmak bile mümkün. Son olarak Sinop’ta yaşananlar işin içine tuz biber ekti. ülkemizdeki genel tansiyonu düşündüğümüzde Sinop’ta yaşananları sadece Karadeniz bölgesine mal edemeyeceğimiz de ortada. Sinop Türkiye’nin genel linç eğilimine yatkınlık gösteren illerimizden sadece biri ama ne ilki ne de sonuncusu olmaya aday.

Somut gerçeği görelim

İşin en vahim yanı ise Sinop’ta ya da sonrasında Samsun’da yaşananların kimilerince olumlu anlamda sahiplenilme eğilimiydi ki, orası insanlık adına sözün bittiği yerdi. Bir yandan da ‘sözün bittiği yerdi’ demek ne kadar doğru olur emin değilim. Aslında sözün başladığı, sonrasında en kirli eyleme dönüşebileceği yerler buralar. Dolayısıyla ‘bir grup çapulcunun işi’ diyerek es geçmemeli bu olup bitenleri. Dikkati oralarda yoğunlaştırmalı ve nerelere doğru sirayet ediyor diyerek peşine düşmeli. Bu eylemlerin kimler tarafından desteklendiğini ve onaylandığını anlamak, bugün Türkiye’nin ırkçı haritasını çıkarmak anlamında çok önemli yollar katettirebilir bizlere. Bu somut ve nahoş gerçeği anlamak ise barışa hasret bir toplumun tıkandığı noktaları açmak açısından isabetli olabilir.

Sinop ve Samsun’da yaşananlar, genel olarak bütün halka mal edilemeyecek olsa da, sözün ırkçılık adına hiç bitmediğini, savaşın insan ruhunu nasıl ele geçirmiş olduğunu da anlatıyor bizlere. Her zaman yinelediğimiz gibi, kendine benzemeyene karşı güdülen ve giderek gemi azıya almış olan bu savrulma ciddi bir tehdittir ve sumen altı edildiği müddetçe başımıza daha çok işler açacaktır.

Zor ama olanaksız değil

İnanıyorum ki ‘çözüm için Müzakere, Barış için Eşitlik’ kampanyasını bile ‘çözümsüzlük için çatışma, Savaş için Gerginlik’ biçiminde algılayabilen bir kitleye dert anlatmak zor. önyargıları kırmak, önyargılardan beslenen öfkeleri sakinleştirmek zor. Zor olmasına zor ama olanaksız değil.

Bunu yapmak içinse linç kültürünün bizleri hiçbir yere vardırmayacağını teslim etmek gerekiyor. Milliyetçiliğin ırkçılığa kaydığı o noktayı deşifre etmemiz, toplumdaki şiddeti yakından seçebilmemiz için de çok önemli. Nefret söyleminin bir insanlık ayıbı ve suçu olduğunu başta medya olmak üzere örtbas etmek demek yakın gelecekte başımıza yeni çoraplar örülebileceğini de kabul etmek demek. Belki bu tip tavırları deşifre etme cesareti, ifade özgürlüğünü, karşısındakine hakaret ve küfür etme biçiminde algılayan ve şiddetin arkasına saklanmaya meyleden bir toplum olmaktan da kurtarabilir bizi.