Kıl

‘Doğum yapan kadın vatani görevini yapıyor’ cümlesini duyduğumda boğazımda bir şey gıcık yaptı. Öksür, öksür, ciğerlerim söküldü, çıkmıyor, çare yok. Bu halim bana Raymond Carver’ın ‘Kıl’ diye bir öyküsü vardır, onu hatırlattı. Yazı onunla ilgili.
 
***
 
Adam sabaha karşı dişine girmiş olan kılla uğraşıp durmaktadır. Önce parmaklarıyla çekiştirip durur onu. Sonra eşantiyon kibritlerle baştan çıkarmaya kalkar. Diliyle yoklar. Yok. Dişinde kıla benzeyen bir şey vardır ve adam onu bir türlü çıkaramamaktadır. Karısı onun debelenmesinden uyanmış, endişeyle kocasının yüzüne bakmaktadır. Adam çok dertlidir:
 
‘Dişimde tuhaf bir şey var. Çıkaramıyorum…’
 
Banyoya gider adam, orada da çabalar durur. Karısının yardımıyla aynaların içine gömülür ve hissettiği, ancak göremediği kıla karşı içinde giderek büyüyen bir öfke hisseder.
 
O halde kahvaltı falan etmeden erkenden sokağa fırlar, arabaya binmezy yürür; sokakta iki köpeği azarlar, işine varır, mutsuzdur. Aklı hep dişindeki kıldadır. Bu yüzden patronundan izin ister. Kendini kötü hissetmektedir. Patronu, adamın keyifsizliğini fark eder ve ona eve gidip dinlenmesi için izin verir. Adam kendini sokağa atar ve eve gitmek için uzun yolu tercih eder. Ağzında bir kılla dolaşmak ona çok garip gelmektedir ama belki bu şekilde kafasını dağıtabilecektir. Bir parkın içinden geçerken çocukları seyreder, bir yandan da dişindeki kılı diliyle yoklamaktadır. Oradadır kıl, orada! Buna rağmen akşama kadar parkta kalır.
 
Eve gidince de yemek yemeden gider hemen yatar. Dişinde bir kılla yaşamak yeterince can sıkıcıdır.
 
‘Tatlım ne var?’ diye sorar karısı. ‘Acaba doktoru mu arasam?’
 
‘Sorun değil, iyi olacağım’ diye cevap verir adam. Gerçekten de kendini yavaş yavaş toparlamaktadır. Kıl mıl, alışıyor mudur ona nedir? Hemen patronunu arar ve daha iyi olduğunu, ertesi gün iş başı yapacağını söyler. Rahatlamış, dişindeki kılı unutmuş, o gün parkta gördüğü görüntüleri zihninde canlandırarak kendini oyalamayı başarmıştır.
 
Öykü burada bitse, mesaj bellidir: Kıl mıl unut gitsin. Kafayı dağıtırsan unutursun. Eğlenmene bak, gez toz, işine bak, para kazan vs. Ancak karşımızdaki Carver’dır ve öykü elbette burada bitmez:
 
‘Gece çığlık atıp ter içinde uyandı. Hayır, hayır, deyip duruyordu, ayaklarıyla örtüyü tekmeleyerek. Karısını korkuttu, kadın ne olduğunu anlamadı.’
 
***
 
Adamın dişindeki kıl neydi sahi? Yutamadığı, sindiremediği, ne kadar ötelerse ötelesin kaçamadığı anlamsız bir hayat fikri bile olabilirdi, kim bilir… Raymond Carver bu.
 
‘Azgın Mevsimler’, dünyanın en önemli öykücülerinden sayılan Amerikalı yazar Raymond Carver’ın, Can Yayınları’ndan yeni çıkan kitabının adı. Ayça Sabuncuoğlu’nun dilimize kazandırdığı kitabı, kitapta geçen Kıl öyküsünü bahane edin ve Carver’ın o müthiş dünyasına girmekte gecikmeyin derim.