Kurban Bayramı’na hazırlık!

‘Tek bir profesör!’ Böyle diyor bakanımız. O zaman bizim ne dememiz gerekiyor: ‘Hımm, demek tek bir profesör ha! Tamam, her şey anlaşıldı o zaman, suçlu o!’

Uzun zamandır Türkiye’de suçun kavramsal olarak bu düzeyde tartışıldığına tanıklık ediyoruz. Bir insanın suçunun onaylanmış olması halinde bile takınılmaması gereken bir tavırdır bu. ‘Tutukladık ama arkada olup bitenler bildiğiniz gibi değil!’ tarzında kamuoyunu yönlendirecek açıklamalar sadece gözaltına alınan ya da tutuklananlar açısından değil bizzat insan hakları bakımından sorunlu. Hüküm kesinleşene kadar o insanlara ‘Bildiğiniz gibi değil!’ etiketi yapıştırılamaz. O zaman sormak esastır: O halde nedir o bilmediğimiz dipsiz karanlık kuyular, açık açık anlatın bize. Şaibeli laflar sarf ettikten sonra casus filmlerinin iğreti cümleleriyle bir ülkede ne demokrasiyi temin edebilirsiniz, ne de geleceği ışıklandırabilirsiniz. Bu sözlerle taçlandırdığınız tek bir şey vardır aslında. Bu da bu ülke insanlarının önceden tanık olduğu şeylerdir, ne yazık ki. Ama madem oyunun kuralı bu, ben de onu burada söylemeyeyim!

Dilerseniz geçmişi hatırlayalım: Bir ülke, aydınlarını, profesörlerini tutuklamaya başladığında işler pek parlak gitmiyordur. Tek bir profesör… İkincisi, üçüncüsü geldiğinde ne diyeceğiz? Bize ne söylenecek? ‘Bir düzine profesörü içeri aldık çünkü onlar, ah onlar, bildiğiniz gibi değil…’ mi?

Kitaplar bomba, profesörler ‘bildiğimiz gibi değil’, yayıncılar ve yazarlar ise terörist. Gazeteciler ise sürekli ‘ayar yapılanlar,

yapılması gekenler!’ Bu arada gelsin zamlar gitsin zamlar… Her şey ülkemizin bolluk ve adalet içinde yaşaması için nasılsa. Bu bir deja vu olsa gerek! Yani ‘biz bunu önceden yaşamıştık!’

***

Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yayıncı, yazar Ragıp Zarakolu’nun da aralarında olduğu 47 kişi için 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ‘tutukluluğa itiraz dilekçesi’ verildi.

Bu dilekçenin arkasından Avukat Ezgi Şahin’in okuduğu basın açıklamasını sizlerle paylaşmak istiyorum:

‘Soruşturma aşamasında Ersanlı’nın notlarında demokratik özerklik, Türkiye vatandaşlığı gibi kavramlar geçtiği için sanki örgütsel dokümanlar elde edilmiş gibi sorgulanmış olması, Zarakolu’nun Siyaset Akademisi’nin açılışına ve sertifika törenine katılmış olduğu için yasadışı örgüt üyesi olarak değerlendirilmiş olması, parti okulunun üye kayıt listesinin polis tarafından ele geçirilen suç eşyası gibi gösterilmesi ve parti üye ve yöneticileri ile Akademi’de ders gören üniversite öğrencilerinin teknik takibe maruz kalmaları ve sanki suçüstü halinde bir yere bomba atarken yakalanmış gibi değerlendirilerek parti binasına girerken çekilmiş kamera görüntülerinin sorulmuş olması artık hukukun yerlerde süründüğünün bir göstergesidir.’

***

Uluslarası PEN’den gelen bir açıklamada ise ‘Zarakolu gibi Türkiye’de sansürü önlemeye çalışanlarla siyasi gündemlerini baskı yoluyla dayatanların çabaları karıştırılmamalıdır’ deniyor.

Şöyle tekrarlayalım mı: Sapla samanı karıştırmak en büyük tehlikedir. Bir ülkede ezilenlerin yanında olmak, demokrasiyi ve özgürlükleri savunmak, sansürü eleştirmek ve ona karşı tavır almak demek ‘yasadışı’ işler yapmak demek değildir. Demokrasiyle yönetilen bir ülkede bunları yapmak SUç değildir.

***

Kurban Bayramı… Hepimize bereket getireceğe benziyor!