Kuzey Kutbu

‘Ben Gizem’in annesi Tülay’
diye başlıyor mektup ve Gizem’den, onun yaptığı işlerden bahsediyor. Şu an 29 arkadaşıyla birlikte Rusya’da tutuklu olduğundan…
Gizem’in suçu ne biliyor musunuz? Bir Greenpeace aktivisti olarak ekolojik dengeyi altüst eden girişimlerden birini protesto etmek! Kuzey Buz Denizi’nde petrol sondajı yapmaya niyetlenmiş özel bir şirkete karşı barışçıl bir tavır almak… Şu an o ve arkadaşları 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle, üstelik tutuklu olarak yargılanıyorlar.

Neden Kuzey Kutbu?

Gizem ve arkadaşlarının Kuzey Kutbu’ndaki bu girişimleri boşuna değil… Bu bölge nicedir petrol aramalarının yoğunlaştığı ve ‘endüstri tipi’ balıkçılığın faaliyette olduğu bir yer. Kısacası kimilerinin, oradaki tüm ekolojik dengeyi altüst etmek pahasına el attığı, dünyayı kendi mallarıymış gibi hunharca kullanmaya kalktığı bir alan orası. Gelişmiş ülkelerin ve şirketlerin paraya para katmak istediği doğal, bakir bir maden! Ancak atlanılan çok önemli bir husus var: Aynı bölge dünyanın en yoksul insanının da ‘yaşam alanı’ anlamında nasiplenmesi gereken bir yer. Dünyanın paraya yatırım yapan arsız ama aynı oranda köhne politikaları için bu çıkarım çok saçma gözükse de böyle bir alçakgönüllü gerçek var dünya üzerinde! Tahmin edebileceğiniz nedenlerden ötürü bu gerçek, çevreyi alabildiğine kirleten şirketlerin, doğayı katleden sanayilerin, dahası bunu destekleyen devletlerin hiç ama hiç hoşuna gitmiyor.

Hoşlarına gitmemesinin nedeni de çok belli. Yüzyıllardır değişmeyen o kandırmaca: Güç kimdeyse söz ondadır!

Güç yaşamdır!

Ancak yaşanılan deneyimler şunu gösteriyor ki bu işler artık o kadar kolay olamayacak. Artık dünya sözün el değiştirmesini istiyor. Üstelik bu sözün yeni iktidarlardan yana değil, yaşamdan yana bir söz olmasını diretiyor. Hiç kuşku yok ki bu zaman alacak… Bu tür adımlar yok sayılacak, azımsanacak, ya da zaman zaman büyük, hantal bir şiddetle geri püskürtülecek… Zaten bu tür barışçıl protestoların ezbere ve battal bir şiddetle geri püskürtülmeye çalışılmasının temelinde de bu var. Bu açıdan bakıldığında Gizem ve arkadaşlarının korsan ilan edilmeleri, cezaevine konmaları, silahlarla tehdit edilmeleri, tutuksuz yargılanmalarının kabul edilmemesi, 15 yıllık bir cezayla burun buruna kalmaları düşündürücü ama şaşırtıcı değil. Nobel barış ödüllü nice ismin Putin’e mektup göndererek ‘Greenpeace aktivistlerini serbest bırakın’ çağrısının umursanmaması da. Rusya Devlet Başkanı sözcüsü yaptığı ciddi açıklamada bu tür çağrılar için adresin Putin değil Rusya Başsavcılığı olduğunu söyleyerek topu taca atmış. Eminim ki yeni bir gelişme karşısında başsavcılık da aynı topu, benzer bir ciddiyetle tekrar sözcüye atacaktır. Velhasıl işler şimdilik, eski usulde, böyle gelmiş böyle gider şeklinde akıyor. Aksın bakalım aksın…

Hal böyleyken Gizem Akhan’ın tahliye talebini mahkeme ne yazık ki reddetti. ‘Biz onların yanında yer almalıyız’ diyor Gizem’in annesi. Bu sese kulak vermek gerek.