Mahşerde buluşalım

Michel Tournier Robinson mitosunu incelediği “Cuma ya da Pasifik Arafı” adlı kitabında köşeye sıkışmış Robinson’a İncil’in rasgele sayfalarından birini açtırır. Robinson’un kızları lüffanlara, o geniş yapraklı çiçeklere zina yapan anneleri olan toprağı şikayet etme zamanıdır:

Ananızla çekişin çekişin …. Zinalığını bağrından atsın Yoksa onu çırçıplak soyacağım Ve onu doğduğu günde olduğu gibi kılacağım Ve onu çöl gibi edeceğim Ve onu kurak diyar gibi kılacağım Ve onu susuzluktan öldüreceğim.

Tournier’in Robinsonu’nun toprakla olan ilişkisi kendinden “başkasının olmadığı”, zamanın da “evcilleştirildiği” bir dünya biçimindedir. Bakir ada (toprak) için şöyle der Robinson’u Tournier’in: “Işık geçirmez, içine girilemez, gizli kaynaşmalar ve kötücül burgaçlarla dolu bu soyut, şeffaf ada iliğine kadar kavranır hale gelene dek bana dur durak yok”.

***

Gelelim asıl konumuza: Sorgun Ormanı diye bir orman var. Orman, Side turizm alanı kapsamında yer alıyor. Mevkii şöyle: Antalya ili Manavgat ilçesi, Titreyengöl mevkii, 06-B3 paftası. Tam  3120 dönümlük bir alan burası. Fıstıkçamı, kızılçam ve karaçam ağaçlarından oluşan ağaç üstüne ağaç bir orman… Orman yangınlarını atlatmış, bunlardan kalan yaraları sarmış, kısaca ruhunu onarmış bir yer. Derken o Robinsonad karar devreye giriyor: “Doğu Antalya çevre düzeni planında orman içi turistik mesire alanı olarak tanımlanan bu bölge 2004 yılının ocak ayında Turizm Bakanlığı’nca alınan bir karar ile golf ve otel alanına çevrilmeye karar verilmiştir…”

Alan hemen ikiye bölünüyor ve şu tesislerin imarına soyunuluyor: İki adet 27’şer delikli golf sahası ve iki tane otel… Birinci alanın 1 trilyon 50 milyar liraya, 49 yıllığına tahsis edildiği turizm şirketi belli (bu iyi haber!) ama ikinci alanın durumuysa muğlaklığını koruyor. Daha önce bu golf furyasından bir tane daha atlatmış olan ormanın bu seferki makus talihinin ne olacağı ise bilinmiyor. Söz konusu edilen golf sahaları için tahmini olarak kesilecek ağaç sayısı ise 200 bin…

200 bin ağaç… kesilince ne olur? Ortaya bomboş bir alan çıkar elbet. Ellerini oğuştura oğuştura birileri yürür bu bomboş alanda, muhtemelen bıyıklarını büre büre çok ucuza kapattıkları bu alanın üstünde halis işgal planları yaparken “şuraya bir otel, çağı yakalayan bir bina yapana kadar bana dur durak yok” der, “bir tatil köyü mesela ya da dönüşümü olan başka projeler, gelsin paralar, Eurolar, bu alanı çırçıplak soyduk dahasını da yapmak lazım dahasını…” der.

Biz bu sahnelere çok alışkınızdır ama yine de aklımız karışır bir fasıl… Bakmayın bıyıklarını büre büre dememe, bu klişe görüntünün de üstünden neler geçmiştir neler. Kaç Robinson, kaç tutku, arzuyu farklı sistemle karşımıza çıkaran kaç sapkınlık… Tek değişmeyen o hırs, o delice hırstır aslında -ki bu da iki yüz yıl daha yeter varlıklarına varlık katmalarına bunların. Yüzyıllardır bu sapkınlığa varan tutku nasıl değişmez diye sorar durursunuz kendinize. Gerisi mi? Gerisi tufandır zaten, sahici çöl,  hem bu varlıkları her derde deva muhteremler hem de bunlar gibi olmayan divaneler için.