Masaya oturmak

Hırvat bir arkadaşım Sırplarla yaşanan onca arbedenin ardından ‘İşin aslı ne Sırplar bizsiz, ne de biz Sırplarsız yapamayız, aynı sizler gibi’ demişti. Türklerle Kürtler’den bahsediyordu. Kendisine sonuna kadar katılıyorum. üstelik bunu günü kurtaracak bir edayla söylemediğimi de tahmin edersiniz.

Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen Oslo buluşması kayıtları (en azından şimdilik biri düştü) sayesinde kamuoyu bu işin her iki taraf için de masada çözülebilecek boyuta ulaşmış olduğuna tanık oldu. Kimi bunu devlet açısından bir kaybediş ve örgütün zaferi olarak yorumladı. Kimisi içinse barış artık soyut, sisli ve gözle seçilemeyen bir ufuk değildi. Kısaca önemli bir adımdı bu buluşmalar. Ben de bunun önemli bir adım olduğunu düşünenlerdenim. Masa başına oturmadan barışın gelmeyeceğine inananlardanım. Bütün çekişmelerin, gerginliklerin masa üzerinde yapılması, her ne kadar birilerinin halklar adına karar vermesi anlamında itici bir hiyerarşiyse de, gencecik canların üzerine oynanan savaş kumarından hiç kuşkusuz daha anlamlıdır. Kaldı ki bu türden bütün stratejik manevralar birilerinin kendilerini daha önemli hissetmesi ve bunu diğerlerine öyle hissettirmesi adına dünya üzerinde böyle gerçekleşiyor.

Hal böyleyken bir çoğumuzun kafasını kurcalayan bir husus var burada. Madem bu buluşmalar gerçekleşti, arada ne koptu, nasıl bir savrulma yaşandı ki bu çatlağın bedelini yine gencecik çocuklar ödedi?

Elbette bunlara ‘ciddi adamlar’ın vereceği cevaplar vardır. üstelik bunlar dinlerken uyuyabileceğimiz, uyurken rüya görebileceğimiz türden serinkanlı, gerçekdışı ve stratejik cevaplar da olabilir. öyle ki gençlerini askere gönderenler onları yine havalara atıp ‘en büyük asker bizim asker’ diye bağırmaya devam edebilirler! En büyük asker giden ve bir daha geri gelmeyen midir? Aynı ülkenin çocuklarının katledilmesine tanıklık eden kurşun asker midir onlar?

Ciddi ‘adamların’ vereceği cevaplar içleri yanan ailelerin içine su serpebilecek midir? Oslo’daki konuşmalar? Devamı gelmeyen konuşmalar? İster Kürt olsun ister Türk, bu aileler için sahici cevapların zamanı gelmemiş midir?

Bana öyle geliyor ki eğer gerçekten çözüm istiyorsak uzun bir müzakere sürecine katlanmayı hep birlikte göze almalıyız. Bu bir sorumluluktur. Sorumluluksa silah ve züccaciyeci dükkanına giren fil sakarlığıyla değil dikkat, özen ve sabırla gerçekleşir.

***

Bugün Hrant Dink’in doğum günü. Ona ülkece vereceğimiz, vermemiz gerekli olan bir doğum günü armağanımız yok mu sizce? Herkesin barış içinde yaşadığı bir Türkiye olsun bu armağanın adı. Bunu ona çok görmeyelim.