Milli Eğitim Bakanlığı’na

Yazıldı ama bıkmadan, usanmadan yazmaya devam etmek gerekiyor.

Olay net. Yeni Milli Eğitim Bakanı ömer Dinçer, eski bakan Nimet çubukçu tarafından 2010 yılında hazırlanan ve onaylanan bir düzenlemeyi ortadan kaldırıyor. Konu ilköğretimin 8. sınıfında okutulan Vatandaşlık ve Demokrasi dersi ve bu derste yer alacak olan Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın önlenmesi Sözleşmesi’nin çıkartılması.

Milli Eğitim Bakanlığı belki bu işi gereksiz bir oyun gibi görüyor olabilir ama ülkenin kadın-erkek eşitliği konusunda çok derin problemleri var. öyle böyle değil, kadınların yaşamlarıyla ödedikleri problemler bunlar. Bu problemlerin ortadan kaldırılması, kaldırılmaya çalışılması için en uygun yerlerden biriyse okullar! üstelik ilköğretim. Malum, ağaç yaşken eğiliyor.

Bakanlığın dersten çıkarttığı bu sözleşme Türkiye’nin yıllar önce onay verdiği, ancak gündelik yaşamda karşılık bulmasına tam olarak fırsat verilmeyen sağlam bir metin. Birçok kurum tarafından yokmuş, imzalanmamış gibi davranılıyor. ‘Biz buna alışığız!’ diyebilirsiniz şimdi. Ben de ‘sırf biz buna alışkın olduğumuz için oluyor bunlar’ diyebilirim. Ardından demokrasinin ne olduğunu tartışmaya başlayabiliriz.

Her şey bir yana bu sözleşme toplumda kadın-erkek eşitliği konusunda kilitlenen birçok hususu çilingir kıvraklığıyla açacak bir sürü maddeyi içeriyor. Ve yineleyelim: Türkiye yıllarca önce bu sözleşmeyi tanıyan ülkelerden biri.

Hal böyleyken yeni bakan ve ekibinin bu sözleşmeyi ‘eski’ bulduğu için ders programından kaldırmış olduğunu farz edelim. Ama o zaman da şunu tekrarlamak gerekiyor: Bu sözleşmeden doğru dürüst kimsenin haberi yok ki! Eskiden imzalanmış olması demek eskidiği anlamına gelmiyor. Bir şeylerin eskimesi için bilinmesi, tanınması, tartışılması ve yaşama sokulması gerekiyor. üstelik böyle bir sözleşmenin ilköğretim müfredatına girmesi demek diğer derslerdeki cinsiyetçiliğin şifresinin de kırılması demek.

Bilindiği gibi ders kitapları gizli cinsiyet politikalarıyla dolu ve genç beyinler bunları sünger gibi çekiyor. Zaten çekmezlerse vay hallerine! Bu şifrenin kırılması sadece ders kitaplarındaki söylemin değil okul kadrolarının da (müdürler, öğretmenler, hatta veliler) dolaylı olarak değişimine, dönüşümüne tanıklık edebilir. Eğitimin asıl işlevinin etek boyunu değil, yaşamı tartışmak olduğunu düşünmeye başlamak gibi bir noktaya gelebiliriz, örneğin.

Kısaca bu işin bir yerlerden ivme kazanması gerekiyor. Sözleşme ise bu iş için biçilmiş kaftan(dı). Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA.DER), bakanlığın gerçekleştirdiği bu düzenlemeyi, ‘kadın-erkek eşitliğine ciddi bir darbe’ olarak değerlendirmiş. KA.DER yönetim kurul adına genel başkan F. çiğdem Aydın imzalı açıklamanın özetini sizlerle paylaşıyorum:

“Tarih Vakfı tarafından yıllardır ‘ders kitaplarından cinsiyetçi ifadelerin ayıklanması’ konusunda yapılan çalışmaların, müfredatlarda değişiklik yaratması konusundaki ümitlerimiz de bu ‘atak’ ile yok oldu.

Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni, Mayıs 2011’de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzalamıştı.

Bir yanda imzalanan uluslararası sözleşmeler diğer yanda ‘Türkiye bunları imzalamamış ya da bunlar yokmuş’ gibi davranan bir bakan!

Milli Eğitim Bakanlığı müfredatı ‘yaz-boz tahtası’ değildir! Toplumun tamamının geleceğini etkileyecek eğitim içerikleri ile bu kadar kolay oynanamaz.

Şiddet ve ayrımcılığı yaratan nedenler yok edilmedikçe şiddet ve ayrımcılık döngüsü hız kesmeden sürecektir.

Bakan Dinçer’i bir an önce yaptığı yanlıştan dönmeye ve ‘eğitim içeriklerinde kadın-erkek eşitliğini sağlayacak’ düzenlemeler yapmaya davet ediyoruz.”