Mısır kolay lokma değil

İki gündür Radikal gazetesinde Oral çalışlar’ın Mısır ve Naval El Saddavi ile ilgili yazılarını ilgiyle okuyorum.

Mısır’daki olup bitenleri izlerken aklım hep dünyaya mal olmuş bu Mısırlı kadın yazarın yazdıklarında, özellikle Nil nehri kıyısındaki kadınlarda, gençlerde. Ne cesur ve içten yazmıştır Naval El Saddavi bu kıyıyı, bu kıyının iki yakasında olup bitenleri. Batı toplumlarının önceleri oryantalist, ardından sömürgeci söylemin içersinden baktığı, bakarken mistik Doğu turizmini parlattığı konulara içerden, kendi deneyimleriyle bakabilmiş ve vicdanıyla girdiği muhasebeyi takip ederek anlatmıştır derdini. Sanki biz Ortadoğulu yazarlara da vereceği önemli bir mesaj vardır tüm bu yazdıklarında. Malumunuz Batı, öncelikle Oryantalizm çerçevesinde İslam’ın binbir suretini görmek ister ama bunu kendi terminolojisinde aramakta ısrarcıdır; Doğu’daki halet-i ruhiyeyi feracenin büyüsünde, haremin gizeminde, örtünün mistisizminde, şuyunda buyunda arar.

İşin aslı Batı’nın Doğu üzerinde oluşturduğu bu söylem aslında kapatırken açmak üzerine kuruludur, bu mizansene giz, tat, endam ve egzotizm eşlik eder. Vardır da vardır kısacası. O surette olmayan tek şeyse Doğu’nun gerçek yüzüdür.

Batı’nın açtığı, vaat ettiği kapının eşiğine sahici medeniyet diye sığınan birçok kurgu bu yüzden hep yıldızlı pekiyi alır. Ama ne tuhaftır ki 10 yaşında kocaya varan ve kadın olan kızlar bu eşikte pek yer bulmaz, bulamaz. Doğum yaparken ölüp giden gencecik kadınlar tam da burada Batı nezdinde yoksulluğun, eşitsizliğin, dış borçların, dünyadaki para akışının sonuçlarının bedellerini ödeyen aktörler değil sadece ve sadece gericiliğin, hurafelerin çocuklarıdır; tülün ardına saklanan oryantalist kalıplardan beslenen haremin büyüsünden çok farklıdır onların masalları. Kaldı ki gerçek direnişler, kamplarda yaşananlar uzak bir hayalden ibarettir. Oysa bu öyküler gerçek Ortadoğu’dur. Gerçi Batı perspektifi buradan da kendine özgü bir başka binbir gece masalı yaratmakta gecikmemiştir:

çaresizlik, gericilik, tekbaşınalığa terk edilmişliktir bütün bunların sebebi ve hemen çözüme kavuşturulmalıdır!

Oryantalizmin sömürgecilikle ya da sömürgesonrası toplumla kurduğu bağ tam da burada devreye girer. üçüncü Dünya gerçeğine Batılılaşma motifinin eklenmesi, dahası modernleşme süreçlerinin devreye sokulması söz konusudur artık. Batı’nın egemen aklı ve düzen çizgisine uyum sağlatma süreciö Dahası Batı’nın İslamla kurduğu ilişki ya da karşıt ilişki de. Ya ilerici olup kurtulacaksın ya gerici olup batacaksın! 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarından itibaren bu karşıtlığın sömürgecilik ve Müslüman dünyası arasındaki gerilime nasıl tarihi katkılar sağladığını biliyoruz.

Son olup bitenleri Amy Goodman’la yaptığı kısa bir röportajla bizlerle paylaşmış Naval El Saadavi. Bianet’in web sayfasında tamamı mevcut. Onları radikal İslam’ın eşiğinde görenlere mesaj göndermekten kaçınmamış. Belli ki bu, İslam dinine itaatle oluşturulan direnişlerden yola çıkarak dünyanın belleğinde yer etmiş bir refleks.

Mısırlıları buna muhtaç göstermeye çalışan Batılılara karşı tavırlarının net bir HAYIR barındırdığını söylüyor.

Dünyanın görmesi gereken şu: Mısırlı gençler, kadınlar artık özgürlük ve demokrasi istiyor.

Yazara göre Batı toplumlarında bir heyecan, bir korku, bir acıma hali mevcut; Mübarek’e dönün, Mısır gitti gidiyor duygusu hakim.

Dayanamayıp kendisi de televizyona baktığında aynı dehşeti görüyor ve ne olacak halimiz diye dertleniyormuş. Ama sonra sokağa çıkıyor, meydanlara varıyormuş. Orada gördükleriyse hiç de korkulacak şeyler değilmiş bu 80 yaşındaki çınar için. Mısırlı kimseye yaslanmadan sadece kendine yaslanıyor ve bağımsızlığını istiyor. Kısacası direniyor! İşin özü bu.