Mucizeler

Mucizeleri yaratanlar elbette insanlardır.  Ancak bu çoğunlukla böyle olmaz. ‘Mucizelerin’, bir dizi bilinmezlikle tanımlandığı kimi durumlarda insanlık adına bir tehditle burun burunayız demektir. O noktada insan, edilgen bir araç haline dönmüş ve kendisine biçilen kaderine razı olmuştur.
Juliette Binoche’un Rebecca ismindeki bir savaş foto muhabirini canlandırdığı ‘Binlerce Kez İyi Geceler’ filmi, onun Kabil’de bir kadın intihar eylemcisini fotoğraflamasıyla başlar. Ölmeden önceki merasimin, şehit olma aşamasına taşındığı o yolda, insana dair o mucizenin dünyanın bu yönünde nasıl algılandığına dair sinematografik bir gerçekle bir kez daha burun buruna gelirsiniz. Aslında bu tür fotoğrafların neyi anlattığını da bilirsiniz. 
MUCİZE, ÖLÜM OLDUĞUNDA
Kabil gibi bir diyarda insanın yarattığı mucize ölümdür, sondur.  Kadınlar, erkekler, hatta kız çocukları bedenlerine kuşandıkları ‘kutsal’ bombalarla ölüme gider. Ölmeden önce gerçek anlamda mezara girer, boy abdesti alır ve sonra sevdiklerine sarılır gibi ölüme sarılırlar. 
Filmin mesajı da bir Afrika yolculuğundan sonra Rebecca’nın kızı tarafından verilir: ‘Daha çok ama çok fotoğraf çekilmelidir ki dünyanın dikkati buralara çekilebilsin…’ Aslında bir noktada niçin savaş foto muhabiri olduğunu dile getiren Rebecca’nın dedikleriyle de birlikte düşünülebilir bu sözler: 
‘Dünya kamuoyu Paris Hilton’un arabadan inerken verdiği frikikle ilgilenirken Kongo’da insanların yaşadığı zulmü anlatmak istedim…’ 
 İşin aslı büyük şirketlerin gözlerini diktiği Afrika’da da durum aynıdır, İslam’ın yaşam direnci olarak insanların arasına sızdığı Afganistan’da da. Kim bilir, belki de dünyada bu kadar zulüm olduğu için magazin haberleri bu kadar çok pompalanmaktadır! Dünyanın neresine gidersek gidelim bir frikik güzeli, açlıktan, sefaletten, ilgisizlikten, eğitimsizlikten, cins ayrımcılığından, ırkçılıktan kahrolan diyarların insanlarının önüne geçer gazetelerde. Ve açık farkla magazin, gerçeği yener. Bu gerçekte, kimi insanların hayatlarının zerre kadar değeri yoktur. 
***
Filmde Suriye yok. Ama olsaydı da benzer şeyleri Suriye için düşünmeye devam ederdik. Gerçi bunun için filmlere de ihtiyacımız yok. Suriyeli göçmenler, bizzat aramızda, her gün önlerine açtıkları kağıtlarla dilenirken, insanın yaratacağı mucizeleri değil, bilinmez bir geleceğin bu insanlar için şimdiden yazmakta olduğu bildik senaryoyu düşünmemiz de bu yüzden olsa gerek.