Müstakbel Vatandaşlar

Ankara’da kurulan yeni bir yayınevi olan Ayizi Kitap’ın ilk kitabı elime ulaştı: Sevi Bayraktar’ın ‘Makbul Anneler Müstakbel Vatandaşlar’ı. Kitap, devletin gözünde ‘makbul anneler’ dolayısıyla makbul vatandaşlar olma serüvenini kırsaldan kente göç etmiş ailelerdeki kadınlarla tartışırken önemli sorunlara parmak basıyor. Araştırmanın yapıldığı mekan çok ilginç, İstanbul’da Gazi Mahallesi.

Hatırlayacağınız gibi 12-15 Mart 1995 tarihinde ceryan eden olaylar Gazi Mahallesi’nde yaşanmıştı. Kahvehanelere kimliği bilinmeyen kişilerce ateş açılmış, onlarca kişi yaralanmış ve hayatını kaybetmişti. Daha sonra olaylar Kürt ve Alevi nüfusunun yoğun olduğu diğer semtlere de sıçramıştı. Olayın devlet boyutu ortaya çıkarılmasına karşın semt, kendisine yamanmış olan olumsuz çağrışımlarla anılmaya devam etti. Bu yüzden Gazi Mahallesi sakinlerinin birçoğu kentin başka yerlerine gittiklerinde kimliklerini saklama gereğini duydular ve olaydan kısa bir süre sonra cadde adlarından numaralandırılan sokaklarına kadar yeniden inşa edilen semtlerinde birer yabancı gibi yaşamaya devam ettiler.

Gazi Mahallesi, 2008 yılına kadar Gaziosmanpaşa’ya, sonrasında Sultangazi ilçesine bağlanmış bir yer.

Kürtlerin, Romanların, Doğu Anadolu’dan göçmenlerin yanısıra radikal sol örgütlenmelerin ve politik anlamda aktif bir Alevi cemaatinin de etkin olduğu bir mahalle. Hem yakın geçmişindeki siyasi nedenlerden, hem de toplumsal yapısından ötürü Gazi Mahallesi ‘mahallelilik’ fikrinin insanları sıkıştırdığı bir alana da dönüşmüş. Bu anlamda sınıf, toplumsal cinsiyet, etnik farklılıklar ve vatandaşlık fikrinin marjinalleştirilmiş bir mahallede, en marjinalleşmiş grup olarak kadınlar aracılığıyla araştırılması elbette çok isabetli.

Sevi Bayraktar devletin marjinalleştirdiği yerel gruplara kadınların eğitilmesi amacıyla nasıl ‘ulaşıldığını’ tartışırken sivil toplum kuruluşlarının (STK) devlet ideolojisine eklemlenişini de bizlerle paylaşıyor. Zaten Türkiye’deki en büyük sorunlarımızdan birisi bu. STK’ların devlet sesiyle ve neredeyse aynı desibelde konuşması!

Gazi Mahallesi gibi yalnız bırakılmış bir semtte farklı başlıklar altında annelik eğitimleri alan kadınlar ‘modern annelik bilgisi’nin ne olduğunu öğreniyorlar. Bu anlamda makbul anneliğin ne olduğunu da! Ancak söz konusu makbul annelik bu kadınları orta sınıfta kabul gören burjuva anneliğine taşımayı ilke edinirken onların gerçek sınıfları ve etnik kimliklerine aynı hassasiyeti göstermiyor. Bu yeni kimlik silüetinin ısrarla ‘neden kadına’ sunulduğu ise ortada! çünkü yeni kimlik politikaları için öncelikle tercih edilenler hep kadınlardır. Bakınız son 70 yılımız.

Kitabın gündeme getirdiği en önemli sorulardan birisiyse orta sınıf kızların eğitiminden kentin kenar mahallerinde yaşayan alt sınıf kadınların eğitimine kadar yetmiş yıllık süreçte ne değiştiği. Modern ulusun yeniden inşasında kadına yatırım yapma suretiyle ailelerin dönüştürülmenin hedeflendiğini biliyoruz. O halde bugünkü iktidarın bu uğurda izlediği yolu nasıl okuyabiliriz? Orta sınıftaki kadının bu rolü üstlendiğini düşünecek olursak benzer bir yatırımın alt sınıflara da yapıldığını farz edebilir miyiz?

Sevi Bayraktar 70 yıllık sürecin arkasından hâlâ kadına yatırım yapma suretiyle toplumun dönüşeceğini hayal eden bir devletin politikalarını bizlerle paylaşırken kafamızdaki sorunun altını bir kez daha çiziyor: ‘Değişen güç dengeleri bu hayali nasıl etkiliyor?’

Galiba yıllar, görüntüler değişse de içerikte değişen pek bir şey yok! Ya sonuç?

Yazarın sözlerine kulak verelim: “Mahalleli kadınların annelikleri müstakbel annelikten öteye gidemezdi. Onlar devletin biçtiği annelik kalıbının hem içinde hem kıyısında konumlanan, bir türlü makbul kabul edilemeyecek annelerdiler…”

Kısacası etnik, politik ve ekonomik koşulları göz ardı edilen makbul olmayan müstakbel anneler, makbul olmayan müstakbel vatandaşlardı onlar. Neoliberal politikaların kadın bedenini hedefleyen maceralarından yalnızca biri…