Okumak mı okumamak mı?

‘Çifte Kapıların Ötesi‘, ‘Topaç‘ gibi önemli romanların yazarı Gülayşe Koçak, yönettiği Sabancı Üniversitesi’ndeki yazma atölyelerinden yola çıkarak, sadece edebiyat meraklılarına değil, okuma ve yazmayı yaşamın öncelikleri arasına koymuş kişilere de hitap eden ‘Yaratıcı Yazmanın Hazzı’ diye yeni bir kitap kaleme aldı. Alfa Yayınları’nın edebiyat dizisinden çıkan kitap, yazmanın etrafında birikmiş konuları içten bir dille paylaşmasıyla da dikkat çekiyor.

Yazmaya başlarken

Kitapta ‘Okumak mı Okumamak mı’ diye bir bölüm var. Tam da İstanbul Kitap Fuarı’nı geride bıraktığımız bu günlerde, fuar esnasında sıkça muhatabı olduğum ‘yazar olmak için ne yapmalı?’ gibi önemli bir soruya yalın bir yanıt veriyor bu bölüm: Yazar olmanın ön koşulu okur olmak, hatta çok iyi bir okur olmaktır!

Aynı bölümde Gülayşe, yazmaya oturmadan hemen önce bunun değişebileceğini söylüyor. Gerçekten de yazmaya oturmadan hemen önce hiç okumamayı, hatta kelimelere tamamen uzak durmayı tercih edenleri biliyoruz. Ancak unutmayalım: Bu, yazmaya çok yaklaştığımız bir süreç için geçerli. Yoksa işi kelimelerle olanların ilkin kelimeleri yaşamlarına açmaları gerekiyor. Sonrasında cümlelere, cümlelerden paragraflara, öykülerden romanlara taşınan iyi serüvenlere kucak açmaları.

‘Yazmanın kendimizi teşhir etmek, iç korkularımızı aşmak’ olduğunu ifade eden Gülayşe, böylelikle zihnimizin katmanlarındaki otosansürün bizlere nasıl ket vurduğuna da ışık tutabileceğimizi fısıldıyor sanki.

Ya kelimeleri umursamayanlar?

Yazar olmayacağıma göre kelimeleri ne yapayım diyenlere boynumuz kıldan ince elbette. Ancak iş bununla sınırlı kalmıyor. Etrafımızı daraltmaya çalışan sansürün en çok beslendiği yerin içimizde dolanan otosansür olduğuna inanan biri olarak, okumak ve yazmanın bu dipsiz kilidi açma konusunda ne kadar işlevsel olduğunu bizzat biliyorum. İçine ışık tutmaktan korkmayan bir insanın zalim, sansürcü ve baskıcı olamayacağını, kısacası kendi yaralarını başkasına yaftalayamayacak kadar dürüstleşebileceğini de…

Dünyayı anlamak, dahası değiştirmek istiyorsak yazmadan çok daha önce okumayı yaşamlarımıza sokmamız şart! Elbette bunun için de okuma uğraşında biraz da seçici olmamız… Bir yayıncı arkadaşımın (kulakları çınlasın!) dediği gibi: ‘Yazanla yazarı ayırt edebilmemiz için’ biraz seçici olmamız.